Kuşum…
Bir süredir geri saydığımız doğum günün geldi. (Hatta ben bu yazıyı tamamladığımda 6 gün kadar da geçti) Doğum gününü çekirdek aile halinde kamp yapalım diye planlamıştık. Kamp sezonunu açtık böylece… Doğum günü kutlamaların perşembe başladı. Anneanne ve deden tatile çıkacakları için perşembeden gelip kutladılar seni. Yiyemediğin halde doğumgünü pastanı üfledin, üzerinden ayıkladğımız çilekler senin oldu, pastanın gerisi bizim. Sonra Mine Teyzen sana aldığı kocaman hediyeyi getirdi. Büyük bir keyecanla yırttın kutuyu saran kağıtları. Kağıtların tamamını yırtmadan önce ambalajın üzerindeki resimlerden anladın ve “Küçük bir sukutııırrrrr… Doğum günü pastamdan küçççük bir sukutııırrr çıktıııı” diyerek inanılmaz heyecenlandın. (Hepsi kaydedildi bu arada) Sonradan öğrendik ki Mine Teyzen’le gündüz parka gittiğinde büyük çıcukların scooter’larına sulanıp binmeye çalışıyormuşsun. Sen boş scooter’lara yönelip binmeye çalıştıkça o da “Biraz daha büyü, belki doğum günü pastandan Scooter çıkar” diyerek oyalıyormuş seni. (Doğum günü, iyi ki doğdun, doğum günü pastası, doğum günü hediyesi gibi kavramlar konusunda kafan hala biraz karışık) Yeni scooter’ın biraz büyük geldi sana ama layıkıyla kullanamasan da üzerine oturup yavaş yavaş gezebiliyorsun.
Neyse; vosvosumuz sonunda otoparkta yattığı yerden çıktı, (79 model bir Type II Westfalia’mız var, “kombi” diye de bilinen, minibüs/karavan) yıllık bakımları yapıldı ve cuma akşamı her şeyiyle hazırdı. Cumartesi sabahı da atladığımız gibi soluğu Ağva’da, favori mekanımız Woody-Ville‘de aldık. Uzun zamandır geçirmedimiz kadar keyifli zaman gecirdik hep beraber. Öğleden önce denize, öğleden sonra havuza girdin. Deniz suyu sıcaklığı ve denizin durgunluğu açısından en keyif aldığın deniz maceran bu sene bu oldu şimdilik. Öğle uykunu hamakta uyudun, mangal gördün, çadırlar gördün… Akşamüstü doğumgününü kutlamak için babaannen ve deden geldi, dedeyle gezdin etrafta bol bol… Karavan civarında olduğun zamanlar keşiflerle meşguldün çünkü ilk kez kendi başına çıkıp inebiliyordun. Hatta hangi dolaplarda kutu sütlerinin bulunduğunu keşfetmen o kadar çabuk oldu ki inanamadık. Gece hep beraber karavanda uyuduk…
Pazar günü de çok keyifli olmakla beraber günün en büyük önemi iki yaşını doldurmuş biri olarak bir süredir konuştuğumuz emzik bırakma operasyonuna başlayacak olmamızdı… (Bunu özel olarak yazacağım işte) Kamptan vakitlice döndük Pazar trafiğine kalmadan…
Konu biraz dağıldı. Hızla toparlayıp ana konuya dönelim… Minik kuşum, iki yaşını bitirdin. Hiç durmadan konuşan, her şeyi kaydeden, inanılmaz laflar eden, upuzun cümlelerle bizi şaşırtan deli bir şey oldun. Her şeyden önce çok komiksin, akıl yürütmelerin, çıkarımların, düz mantığın bizi inanılmaz eğlendiriyor. Öte yandan düşündürüyor da… Düz matığınla birlikte mecaz bilmemen, metafordan anlamaman (“dedenin çenesi düştü” dendiğinde “nereye?” diyip yerlerde aranman) inanılmaz olduğu kadar dürüst de…
Öte yanda büyümenin sıkıntıları da baş göstermeye başladı. Çok ağır olmasa da iki yaş sendromunu yaşamaya başladın, inanılmaz tersleştiğin zamanlar oluyor. Sabahları bazen o kadar tersinden kalkıyorsun ki tanınmaz halde oluyorsun. (Mine Teyze’ne böyle durumlarda “seni sevmiyorum, sen evine git” gibi cümleler kuruyorsun. Bir seferinde çalışma odasına yanıma gelmek istediğinde sebebini sorduğumda “Mine’yi sevmediğim için” cevabını verdin) Öte yandan en ters halin bile üç dört parça kuru yaban mersiniyle aşılabiliyor. (Sen onlara yalan mersini dmeye devam ediyorsun)
En güzel doğum günü hediyen (hediyemiz) bana kalırsa bir önceki hafta sonu yaptığımız Adana kaçamağında evsahibimiz “Selda ve Özer”in Selda‘sının çektiği fotoğraflarımız oldu. Çok spontan gelişen çekimler kısacık zamanda ve büyük koşturmaca içinde olsa da sonuç inanılmazdı. Kocaman bir kız olduğunda bu fotograflara inanılmaz keyifle bakacağına eminim.
Yine upuzun oldu, böyle giderse bitmeyecek bu yazı… Kuşum… Doğum günün kutlu olsun…
(Fotoğraf: Selda Dölekoğlu – Dinemiz)