Bundan yaklaşık bir ay önce, bir sabah Zeynep’in bir süre ortalıktan kaybolmasının ardından bakıcısının şaşkınlık feryadıyla odasına gittiğimde, kapının arkasındaki duvarı kurşun kalemle karaladığını gördük. şimdiye kadar bir kere bile böyle bir şey yapmamıştı. Kağıt ve kalemi genelde mama sandalyesinde otururken veriyorduk veya kalem istediğinde onu sandalyesine oturtup kalemleri öyle veriyorduk. Böylelikle sürekli kontrol altında olması da gerekmiyor, ama yine de zaman zaman yerde veya kendi çalışma masamızda da bizimle birlikteyken kağıt ve boya kalemleriyle zaman geçiriyordu. Ama kağıt dışında hiçbir yerde kullanamıştı kalemleri.
Bu yaramazlığının sonunda ufak bir konuşma ve kalemlerinin elinden alınıp 3-4 günlüğüne kaldırılmasıyla cezalandırıldı. Her kalem istediğinde annesi veya ben duvarı boyamasının yanlış olduğunu bu yüzden kalemlerinin kaldırıldığını anlattık. (Boyadığı duvara yaslı şekilde yboyama tahtasının da durduğunu belirtmekte fayda var)
Bu olaydan bir sonraki hafta büyük anneannenin evine gittiğimizde -bahçe içinde, tek katlı müstakil bir ev, büyük bir verandası var- bu kalem ve duvar mevzusu anında ortaya çıktı. Yakın zamanda taşınılacak olan eski evin balkonunda yaklaşık 2 metreye 2 metrelik bir duvar karalanmış ve resimler yapılmış bir halde rengarenkti. Karalamalar Z.ye, resimler babaanneye (ve dedeye) aitti. Dolayısıyla Z’nin birdenbire ortaya çıkan duvar ressamlığı, duvarları boyamak konusunda nerden feyz aldığı açığa çıkmış oldu.
Ne kadar konuşmuş ve bunun yanlış olduğunu anlatmış olsak da ikinci bir girişimin önü kesilemedi. Gecen hafta bu sefer kırmızı bir kuruboyayla yine kendi odasında, kapısının arkasındaki duvar çizilmişti. Yine sakin sakin anlatıldı duvarların boyanmaması gerektiği. “Duvarları boyuyor muyuz?” sorusunun cevabı “Evet boyuyoruz”, “Bir daha boyayacak mısın?” sorusunun cevabı gülümseyerek “Evet boyayacağım” oluyordu. Ancak biz ısrar ettiğimizde “bir daha boyamayacağım” gibi kaçamak cevaplar verdiği de oluyordu.
Bu sabah, yaklaşık 15 dakika önce yine bakıcısının feryadı ile soluğu Z’nin odasında, kapının arkasında aldım. (Suç mahali son derece sabit artık gördüğünüz gibi) Bu sefer daha öncekilerden farklı olarak bakıcısının ilk andaki kızgınlığı ve çıkışının da etkisiyle ağlıyordu da Z. Yaptığının yanlış bir şey olduğunu artık az çok bildiğinden ve yakalanmış olmasından mı, suçüstü yakalanmış ve kendisine çıkışılmış olmasından mı, kaleminin elinden alınmış olmasından mı yoksa cezalandırılmak üzere olduğu korkusundan mı bilemiyorum…
Bu sefer daha organize bir şekilde çalışılmıştı. Odasında duran ufak kırmızı taburesini almış, mutfağa gitmiş, böylece annesinin alışveriş listesi yazarken kullandığı kırmızı keçeli kalemi mutfak masasından alabilmiş ve odasına, kapının arkasına çekilmişti.
Odada yalnız kaldığımızda ağlamasının geçmesini bekleyip, biraz sakinleşmesini sağlayıp, biraz konuşmamız lazım diyerek kapısını kapatıp onu kucağıma oturttum. Duvar boyamak konusunda en baştan bunun ne kadar yanlış olduğunu ve kağıtlara resim yapmak gerektiğini anlatıp “bir daha boyayacak mısın duvarını” diye sorduğumda pırıl pırıl parlayan bir gülümsemeyle “evet boyayacağım” cevabını aldım. Bir iki tekrardan sonra durum hiç değişmemişti bunun üzerine sen odanda yalnız kalıp biraz bu konuyu düşün” diyerek odasının kapısını kapatıp çıktım. Elbette o an ağlama da başladı. Kendime bir 4-5 dakika verip beklemeye başladım. Arada sessizlik de oldu, arkasından gelen yeni ağlamalar da… Beş dakikanın sonunda odaya girdiğimde oyuncaklarını dağıtmakla meşguldü. Gözyaşı, salya ve sümük karışımından yüzü görünmüyordu. Koltuğuna oturup, gel yüzünü silelim dediğimde gelmek istememesi üzerine o zaman ben gideyim içeri dediğimde gelip oturdu kucağıma, yüzü temizlendikten sonra duvar boyamak konusundaki tavrı ve isteği hiç değişmemişti. Bir daha boyayacak mısın sorularına en sonunda sırf benim gönlüm olsun diye “boyamayacağım” dese de odadan çıkmak üzereyken “bundan sonra duvarları çizmeyeceksin değil mi?” soruma “çizeceğim” diye kocaman bir gülümsemeyle yanıt verdi. (Anasından almış olabiir bu inatçılığı) Ben de bunun üzerine, “ben de senle konuşmuyorum o zaman” diyerek odasından çıkıp bilgisayarımın başına oturup bu yazıyı yazmaya başladım. Ağlayarak odasından çıktı, bakıcısı tarafından sakinleştirildi, meyvesini yedi ve şu anda banyoda, tuvalatte oturduğu yerde şarkılar filan söylüyor… (Tuvalet eğitimi ile ilgili yazacak şeyler çıkmaya başladı ama başka bir yazının konusu…)
Uzun lafın kısası babaanneye müteşekkür olduğumuz bu duvar oyama konusunda ne yapacağız bilmiyorum. Sanırım ilk önlem hiçbir yerde kalem bırakmamak. Artık her zamankinden de mobilize kendisi. Yetişemediği yerlere tabure ve sandaye çekerek yetişebildiğinin farkında. Dolayısıyla evdeki tüm güvenlik önlemlerinin de bu gözle tekrar elden geçirilmesi de gerekli aslında…
Kendimize notlar:
– Kalemler kaldırılacak
– Bu gibi durumlarla ilgili daha çok yazı okunacak, ceza konusunda kafam çok karışık, bu konuları araştırmak lazım. (Aynı şekilde küslük filan konularında da)
– Ev baştan aşağı kontrol edilip tabureli bir kız çocuğu için güvenli hale getirilecek
– İki gün önce boşaltılan büyün anneannenin evinin balkonundaki resimlerin fotoğraflarını çektim, onlardan bir iki tane seçip o konuyla ilgili bir yazı da yazılacak
– Tuvalet konusundaki son gelişmeler de var sırada… Var da var… :)
Bu arada, “Hanım, bizim kız yine kapısının arkasındaki duvarı hem de bu sefer keçeli kalemle boyadı, haberin olsun…”
Okuyan anne babalara da bir ricam olsun: Benzer durumlardaki hikayelerinizi, başarı ve başarısızlıklarınızı, önerilerinizi yorumlarda yazar mısınız?