Fırtınalı ve karanlık bir geceydi; gece tüm kasvetiyle üstümüze çökmüş; Z. içerde uyumuş, uyumasıyla birlikte yanından ayrılmıştım. Her ne kadar evde (yani sıcak ve korunaklı kalemde, üstelik de kızımla birlikte) fırtınalı geceleri sevsem de üzerime bir ağırlık çökmüş, gidip yatmak da dahil canım hiçbir şey yapmak istemez olmuştu.
Bilgisayarın başına oturdum; yazmam gereken yazılar, tamamlamam gereken işler olsa da ekrana boş boş baktım uzun süre. Derken bir blog bulup okumaya başladım. Bazı yazı başlıkları tanıdık da geldi üstelik. Çok sonra tamamen atıyorum, Deniz’in uyarısıyla fark ettim ki babalar gününde bir gazete haberine, birlikte konu olmuştuk. E-posta ile yapılan bir sohbet olduğundan tanışma fırsatımız olmamıştı ama okuduğum en eğlenceli bloglardan biriydi.
Bir kaç yazısından alıntılar yapacak olursam:
Bugün üçüncü gün. Tam iki gün 4 saattir bulaşık makinasının içindeyim ve yavaş yavaş umudumu kaybetmeye başladım. Havasızlık ve içerideki nem dayanma gücümün etini cimdiriyor ve burada daha ne kadar saklanabileceğimi bilmiyorum. Ama kaçınılmaz son gelmeden önce arkamda hikayemi bırakmak istediğim için yazıyorum.
Herşey 1 ay önce oğlumuzun iki yaş sendromuna girmesiyle başladı…İlk günlerde herşeye hayır demeye başlayınca çok üstünde durmadık. Sonra kendini yere atıp ağlama krizlerine girmeye başladı. At-ta’ya gitmek istiyor ama giyinmeyi redediyor, zorla giydirip at-ta’ya gittikten sonra da eve girmek bilmiyor, zorla eve soktuktan sonra, bu seferde üstündekileri çıkarmayı redediyordu. Herşey kitaba uygun olarak gelişiyordu ve açıkçası çok endişelenmiyorduk. Derken çığlıklar ve şiddet belirtileri ortaya çıkmaya başladı. İstediğini yapmadığımızda eline ne geçerse yere fırlatıyor, sert cisimleri duvarlara ve mobilyalara vurarak zarar verirken vahşi bir canavar gibi kahkalar atıyordu. Annesinin yaptığı yemekleri beğenmiyor, yemediği yetmiyormuş gibi suratımıza fırlatıp küfür olduğunu düşündüğümüz anlamsız şeyler söylüyordu…Önce bana vurmaya başladı, sonra annesine. Gördüğümüz şiddet rutine dönüşmeye başlayınca onu doktoruna götürmek istedik. İşte ne olduysa ondan sonra oldu.
İki yaş sendromundan musdarip olmayan günümüz ebeveyni pek yoktur diye düşünüyorum. Yazıyı okurken Z’nin iki yaş sendromu ve her krizde önündeki yemek tabaklarını yere çarpmaları geldi aklıma. Titredim…
Ben çocuğum olmadan önce yıllarca pedagog tiryakisi anne babalarla dalga geçtim. Onları hunharca küçümseyip “Yaa hepimiz böyleydik yaa, çocuk bu, zamanla geçer, oluruna bırakacaksın, fazla kurcalamayacaksın. Pedagogların çoğunun kendi çocuğu yok zaten hahaha, onların söylediklerini ben de söyliyim sana” diye devam ederdim…
Geçen haftalarda karı koca pedagogla buluştuk.
Babanın kakayla imtihanı ise istisnasız her babanın hissiyatına tercüman oluyor diye düşünüyorum:
Çocuk doğduğunda tavşan misali minik minik, büyüdükçe bildiğin camış gibi kaka yapar. Belli bir yaşa kadar elini de kirletmez, kakanın gümrükten çekilmesi ve popodan çöpe nakliyesi gibi süreçleri ebeveynler yönetir. Eskiden bu tip şeyleri sadece anne yapardı. Baba elini ota b*ka sürmezdi kesinlikle. Artık zaman değişiyor ve çocuğun altını değiştirmek babaların asli olmasa da en azından yardımcı görevleri arasında yerini sağlamlaştırıyor. Sonuç olarak babalar o kakaya bir şekilde ‘dokunuyor’. Yalnız yine de anneyle bir nebze fark var. Anneler ‘”Ay ben senin kakanı bile yerim” diyebilmekteyken (ki gerekirse yerler, bundan eminim), babalar genelde bu coşkuyu veremiyor. Ya da alamıyor.
Çocuğunuza hiç küsmemiş olabilir misiniz? Sanmıyorum, anneyseniz belki ama babaysanız bunu birkaç kez mutlaka denemiş, hatta bazılarında annesinden fırça da yemişsinizdir:
Tam şu anda size bu yazıyı 2,5 yaşındaki oğluna küsmüş bir baba olarak yazıyorum. Sabah saatlerinden itibaren kendisiyle konuşmayı zorunlu haller dışında kesmiş bulunmaktayım. Karım bir iki saniye empatiden sonra oluruna bıraktı, oğlanın farkında olup olmadığından emin değilim. Bu durum size tanıdık geliyor mu?
Küsen Babalar’a hoşgeldiniz.
Bana kalsa tüm yazılardan alıntılar yapabilirim buraya ama gidip yerinde okumanız; günlük olarak takip etmeniz çok daha kolay ve mantıklı olacaktır… Zira okuduğunuz her yazı sizi kendi anılarınızla buluştururken çılgınca eğlendirecek de. Gülümsetmek ya da güldürmek değil bahsettiğim şey; kahkaha atacaksınız.
Blogbaba.wordpress.com; Sarp’ın babası Serkan Özdemir’in sitesi; favorilerinizde mutlaka olmalı.
21 Ara 2013 at 18:59
Sizi tanistirayim istersen:) ciddiyim:)