Bu sabah 7:30 civarıydı Z’nin “babaaaaaa…” seslenişiyle yatağımdan fırladığımda… Normalde saatimiz 8:00’a kurulu oluyor sabahları. Tam da uyanmamış, mızırdanma sınırındaydı… Yatağından alırken “hadi gel birlikte sabah uyku keyfi yapalım” dediğimde mızırdanmayı bıraktı…
Böylece hızla benim yatağıma döndük. Yatağa bıraktığımda geri uyumuştu bile. üstüne battaniye çekmeme dahi ses çıkarmadı. (Normalde üstüne hiçbir şey örttürmüyor) Ben de yanına yattım ben yanına uzanır uzanmaz koluma sarıldı ve bir süre öyle yattık. Onu seyrederken şu fotoğrafı çektim:
Sonra da onu seyretmeye devam ettim. Onu seyrederken fark ettim ki bir şarkı mırıldanıyorum. O anın bir “soundtrack”i gibiydi mırıldanmaya başladığım parça. Bülent Ortaçgil’den “Sen Varsın” Ortaçgil’İn en sevdiğim albümü (ve ilk albümü) “Benimle Oynar Mısın?”dan… Sözlerini burada paylaşmadan geçmeyeyim dedim sabah ofise doğru gelirken. (Ki motorsiklet üstünde de mırıldanmaya devam ettim, öyle ki yolda yediğim trafilk cezası bile keyfimi kaçırmadı)
Buyrunuz… (Hatta meraklısı için akorları da var)
Cm F Cm Yanımda uzağımda yarınımda bilmediğim Cm D# F D# F Yaşanmış sayfalarda sen varsın Yükselen alkışlarda yumruklar tekmelerde Acılar hasretlerde sen varsın Cm F G# Bb Bütün şarkılarımız senin için senin için Cm F G# Bb Bütün kavgalarımız senin için senin için Açlıkta sefalette bollukta sefahatta El üstünde ayak altında sen varsın Yenmede yenilgide ölmede öldürmede Sevgide nefretlerde sen varsın Bütün şarkılarımız senin için Bütün kavgalarımız senin için
23 Eyl 2011 at 21:45
ben bir kaç hafta içinde 29 yaşında olucam, babam da 60 yaşından büyük. ama babamın evde olduğu zamanlarda, hala babamın yanına giderim sabahları, bir süre uyuklar gibi yaparız ya da ben uyurum gerçekten.. babam da çocukluğumdan beri bana mırıldandığı bir melodiyi mırıldanır, sözsüz, şarkı değil tam.. bunu babamın uydurduğuna eminim.
işte o zamanlarda anlarım ki, babamla benim iletişim kurmamız için konuşmamıza gerek bile yok. dünyanın en güzel iletişimi ve sohbeti o anda yaşanıyor çünkü…
24 Eyl 2011 at 10:42
kulaklarımda, kızılok ve ortaçgil'in "düşler"i..
bazen de ortaçgil'in "küçük şeyler"i..
koyu bir karanlığın içinden yazmıştım, aşağıdaki satırlarımı.
aslında ying yang gibi.. karanlık da içim[iz]de, aydınlık da.. bir saat, hatta bir dakika sonra nasıl ve neler hissedeceğimi[zi] bilmiyorum.
ama "an" önemli değil midir zaten?
kimi zam"an" dinginlik ve huzuru, kimi zam"an" da karanlığın derinini yaşamak..
ben de bilirim, o "an"larda sarılabileceğin bir som yüreğin varlığının ne anlama geldiğini.
bak, o karanlık "an"da neler dökülüvermiş, kalemimin ucundan..
_________
24 Eyl 2011 at 10:44
(yorumun devamı)
sırça yüreğim çıt dedi.. sonra paramparça oldu, toza dönüştü.. toz yüreğim buluta karıştı.. bulut karaya kesti.. yağmur oldu.. göz damlacığına dönüştü.. ben oldu, elvan oldu..
aaahhh dolu yürekler.. boş yürekler..
dolarken mutlandıran, boşalırken acıtan..
hepsi de sırçadan..
ve..
24 Eyl 2011 at 10:45
(devam)
ve..
gün karanlığa merhaba, karanlık da güne elveda derken.. işte tam o anda.. işten çıkmış, koşuşturan kalabalık arasında som bir tek başınalık, Ankara'da, Kızılay'da..
düşündüm..
başlangıç mı, bitiş mi? bitişler başlangıç mıdır yoksa başlangıçlar mı bitiştir?
neden acıyı da deneyimlemek gerek, mutluluğu öğrenebilmek için?
neden son damlaya kadar kanamak gerek, o kavurucu zehiri kusmak için?
kim bilir..
pınar kür'ün öyküsü gibi, belki "biraz daha ölmek" gerek, yaşamak için..
ya da..
onat kutlar'ın dediği gibi; ne çok öldük, yaşamak için !!
24 Eyl 2011 at 11:36
Bütün babalar bu şarkıyla çocuklarını uyutmaya çalışsın. Böyle olursa çocukların daha çabuk büyüyeceğine inanırım :)