Category: Haberler (page 4 of 12)

Sağda solda rastladığım, basında denk geldiğim haberleri; hadi onları bir yana bıraktım; Babaolmak.com ile ilgili haberleri biraraya topladığımda ortaya çıkan kategori budur işte.

Süt İzninde Öğretmenin Hukuk Zaferi

(2 Nisan 2010 – Radikal)

Konya 2. İdare Mahkemesi, birçok memuru yakından ilgilendiren bir karara imza attı.
Konya 2. İdare Mahkemesi, birçok memuru yakından ilgilendiren bir karara imza attı. Mahkeme, doğum yapan memurların süt izinlerini görevli oldukları idarenin değil, annenin kendisinin belirleyeceğine hükmetti.
Mahkeme, doğum yapan memurların süt izinlerini görevli oldukları idarenin değil, annenin kendisinin belirleyeceğine hükmetti.
Konya’da bir ilköğretim okulunda öğretmenlik yapan davacı, doğum yapması nedeniyle süt izni kullanmak üzere okul yönetimine başvurdu. Okul müdürlüğü de memurların süt izinlerini sadece 1 buçuk saatlik öğle tatilinde kullanabilecekleri yönünde görüş bildirdi.
Davacı kadın da bunun üzerine süt izninde kendisinin saat seçme hakkı olduğunu ifade ederek, okul yönetiminin izin vermemesi nedeniyle yaşadığı mağduriyetinin giderilmesi ve söz konusu işlemin iptali istemiyle Konya 2. İdare Mahkemesi’ne dava açtı.
Süt izni anneyi bağlar
Davayı görüşen yerel mahkeme kararında, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda, “1 yaşından küçük çocukları olan memurların günde toplam 1 buçuk saat süt izni hakkı olduğu, verilen süt izninin kullanımında da annenin seçim hakkı olduğunun” hükme bağlandığı anımsatıldı.
Ayrıca, idarenin izni öğle saatinde kullanılması yönündeki görüşünün davacıyı mağdur edeceği ifade edilen mahkeme kararında, idarenin söz konusu işleminde hukuka uyarlılık bulunmadığının altı çizildi.
Dava konusu işlemin uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğurabileceğinin de vurgulandığı kararda, işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verildi.(anka)

Konya 2. İdare Mahkemesi, birçok memuru yakından ilgilendiren bir karara imza attı. Mahkeme, doğum yapan memurların süt izinlerini görevli oldukları idarenin değil, annenin kendisinin belirleyeceğine hükmetti.

Mahkeme, doğum yapan memurların süt izinlerini görevli oldukları idarenin değil, annenin kendisinin belirleyeceğine hükmetti.

Konya’da bir ilköğretim okulunda öğretmenlik yapan davacı, doğum yapması nedeniyle süt izni kullanmak üzere okul yönetimine başvurdu. Okul müdürlüğü de memurların süt izinlerini sadece 1 buçuk saatlik öğle tatilinde kullanabilecekleri yönünde görüş bildirdi.

Continue reading

Bu Akşam TRT2’de…

urlTRT 2’de yayınlanan “Parantez” programının bu akşamki bölümünde “blog” konusu işleniyor. Konuklardan birisi de internet ortamlarında tanınan bir “baba” ve blogu: Babaolmak.com :) İş çıkışı vaktiniz olursa program bu akşam (yani 22 Temmuz 2009 – Çarşamba) 19.30’da TRT 2’de.

Tek konuk ben değilim elbet. Devletşah.com ve Devleşah, Gamzetuysuz.com ve Gamze Tüysüz ve de Tatlı Hayat ile Nahide Mutlu da konuk. Yanı sıra biz dördümüzle aynı koltuğa sığamayan Eray Endeş ve Blog Ödülleri de programın konukları arasında. Üç bayan ve bloglarının yanında bir de baba… ;) Bekleriz efenim… Keyifli bir sohbet oldu. Zaten arkadaşım olan Devletşah ve Eray’ın yanında iki yeni blog ve blogcu ile tanışmış oldum. Sizlere de tavsiye ederim.

Jülide Ateş’in sunduğu Parantez programı hakkında az daha detaylı bilgi isterseniz:

Gündelik hayatımız bir koşuşturma içerisinde geçiyor. Bu yüzden hayatın birçok güzelliğini kaçırabiliyoruz. Oysa bir anlık nefes alma, birazcık dikkat, belki de yanından geçip gittiğimiz birçok ayrıntıyı yakalamamızı sağlayacak. Hayatımız daha farklı olacak. İşte ‘Parantez’ programı, seyircisinden bu özeni, bu dikkati talep ediyor. Jülide Ateş’in sunduğu program, hayatımızda unuttuğumuz bir güzelliği, dikkatimizden kaçan bir ayrıntıyı konu edinecek. Bazen ilginç bir mekÇ¢nı, bazen ilginç bir portreyi, bazen de üzerinde düşünmemiz gereken küçük ayrıntıları seyirci ile paylaşmayı hedefliyor.

İlk Anaokulu Gezmesi

duslersatosu

Dün akşam iş çıkışı önemli bir randevumuz vardı. Z. için ilk kez bir anaokulunu görmeye gidecektik. Birkaç arkadaşımızdan da duyduğumuz “Düşler şatosu“nu

İş çıkışı evdeki minik böceği de “gel gezelim biraz” diye alıp evimize zaten çok yakın olan Düşler şatosu’na gittik. Ataşehir’in hemen kıyısındaki “anaokulları sokağı”na vardık. Birçok anaokulunun bulunduğunu bildiğimiz sokağa girince yine de şaşırdık. Tam anlamıyla “anaokulları sokağı” idi… Yanyana bir sürü anaokulu. Düşler şatosu’nu bulmak zor olmadı (sanmıştık) Meğerse iki ayrı binaları varmış. Biri 2 ve 3 yaş grubu, diğeri daha büyükler içinmiş. Ufaklıklara “toddler”ın kısaltması “Tots” deniyor, daha büyükler “Kids” oluyor.

Anaokulun ortaklarından Nazlı Hanım’la beraber doğru binaya gittik. Üç katlı, yeni bir bina, büyükçe bir bahçesi, bodrum katında minikler için kapalı bir havuzu var. Sınıfları gezdik, yemekhaneleri, ortak kullanım alanlarını, tuvaletlerini gördük. Tuvaletlerdeki minicik klozatler ve yanyana asılmış bir sürü minicik rengarenk diş fırçası gülümsetti beni. (Fotoğraf makinesini bırak, telefonumu bile almamıştım yanıma maalesef)

Bu sırada Zep, giriş kattaki bir sınıfta öğretmenlerden biriyle oyun oynamayı tercih etti, sonra biz sohbet etmek için okulun ofisinde oturmaya başladığımızda yanımıza gelir gibi yapıp onun yerine diğer bir öğretmenle asansörle in-çık oynamayı seçti.

Çok detaya girmeyeceğim, okul tanıtımı yazmayı düşünerek başlamadım yazmaya -ki okul konusu her ailenin kendi başına tecrübe etmesi gereken bir deneyim diye düşünüyorum. Zaten görüştüğümüz bayanın “anne hangi okula girdiğinde kendini rahat hissederse çocuk da en çok orada rahat eder” sözü kulağımıza küpe oldu.

Küçükler binasında bir adet iki yaş dört adet üç yaş grubu lduğunu, sınıfların yaklaşık 15 kişi olduğunu; beş tan gün gelen iki yaş çocuklarının yaklaşık 5-6 adet olduğunu öğrendik. (Değişik gruplar var: 5 tam, 5 yarım, 3 tam, 3 yarım, 2 yarım vb…)

Bizim aklımızdaki şey, yazdan sonra, eylül gibi haftada 3 yarım gün gibi bir oyun grubunda sosyalleşmeye, başka arkadaşlarla birlike bir şeyler yapmaya başlamasıydı kızımızın. Bir anda 5 yarım günler, 5 tam günlerle karşılaşınca bu fikre hazırlıklı olmadığımızı fark ettik ve söyledik. Bu arada hem bakıcı hem ana okulu birlikte bir planlamanın da oldukça maliyetli bir alternatif olduğunu gördük. Üstelik de böylesi bir “okul hayatı” için çok erken olduğunu düşündük, düşünmekteyiz (bir süre daha düşüneceğiz bu konuları) Bir yandan da “oyun grupları” konusunu biraz daha detaylı araştıracağız bakalım…

Bu konuda tecrübesi olan anne-babaların yorumlarını da okumak çok iyi olurdu… (Bilmem anatabildim mi? :) )

Duvarları Boyamak Üzerine

Bundan yaklaşık bir ay önce, bir sabah Zeynep’in bir süre ortalıktan kaybolmasının ardından bakıcısının şaşkınlık feryadıyla odasına gittiğimde, kapının arkasındaki duvarı kurşun kalemle karaladığını gördük. şimdiye kadar bir kere bile böyle bir şey yapmamıştı. Kağıt ve kalemi genelde mama sandalyesinde otururken veriyorduk veya kalem istediğinde onu sandalyesine oturtup kalemleri öyle veriyorduk. Böylelikle sürekli kontrol altında olması da gerekmiyor, ama yine de zaman zaman yerde veya kendi çalışma masamızda da bizimle birlikteyken kağıt ve boya kalemleriyle zaman geçiriyordu. Ama kağıt dışında hiçbir yerde kullanamıştı kalemleri.

Bu yaramazlığının sonunda ufak bir konuşma ve kalemlerinin elinden alınıp 3-4 günlüğüne kaldırılmasıyla cezalandırıldı. Her kalem istediğinde annesi veya ben duvarı boyamasının yanlış olduğunu bu yüzden kalemlerinin kaldırıldığını anlattık. (Boyadığı duvara yaslı şekilde yboyama tahtasının da durduğunu belirtmekte fayda var)

Bu olaydan bir sonraki hafta büyük anneannenin evine gittiğimizde -bahçe içinde, tek katlı müstakil bir ev, büyük bir verandası var- bu kalem ve duvar mevzusu anında ortaya çıktı. Yakın zamanda taşınılacak olan eski evin balkonunda yaklaşık 2 metreye 2 metrelik bir duvar karalanmış ve resimler yapılmış bir halde rengarenkti. Karalamalar Z.ye, resimler babaanneye (ve dedeye) aitti. Dolayısıyla Z’nin birdenbire ortaya çıkan duvar ressamlığı, duvarları boyamak konusunda nerden feyz aldığı açığa çıkmış oldu.

Ne kadar konuşmuş ve bunun yanlış olduğunu anlatmış olsak da ikinci bir girişimin önü kesilemedi. Gecen hafta bu sefer kırmızı bir kuruboyayla yine kendi odasında, kapısının arkasındaki duvar çizilmişti. Yine sakin sakin anlatıldı duvarların boyanmaması gerektiği. “Duvarları boyuyor muyuz?” sorusunun cevabı “Evet boyuyoruz”, “Bir daha boyayacak mısın?” sorusunun cevabı gülümseyerek “Evet boyayacağım” oluyordu. Ancak biz ısrar ettiğimizde “bir daha boyamayacağım” gibi kaçamak cevaplar verdiği de oluyordu.

Bu sabah, yaklaşık 15 dakika önce yine bakıcısının feryadı ile soluğu Z’nin odasında, kapının arkasında aldım. (Suç mahali son derece sabit artık gördüğünüz gibi) Bu sefer daha öncekilerden farklı olarak bakıcısının ilk andaki kızgınlığı ve çıkışının da etkisiyle ağlıyordu da Z. Yaptığının yanlış bir şey olduğunu artık az çok bildiğinden ve yakalanmış olmasından mı, suçüstü yakalanmış ve kendisine çıkışılmış olmasından mı, kaleminin elinden alınmış olmasından mı yoksa cezalandırılmak üzere olduğu korkusundan mı bilemiyorum…

Bu sefer daha organize bir şekilde çalışılmıştı. Odasında duran ufak kırmızı taburesini almış, mutfağa gitmiş, böylece annesinin alışveriş listesi yazarken kullandığı kırmızı keçeli kalemi mutfak masasından alabilmiş ve odasına, kapının arkasına çekilmişti.

Odada yalnız kaldığımızda ağlamasının geçmesini bekleyip, biraz sakinleşmesini sağlayıp, biraz konuşmamız lazım diyerek kapısını kapatıp onu kucağıma oturttum. Duvar boyamak konusunda en baştan bunun ne kadar yanlış olduğunu ve kağıtlara resim yapmak gerektiğini anlatıp “bir daha boyayacak mısın duvarını” diye sorduğumda pırıl pırıl parlayan bir gülümsemeyle “evet boyayacağım” cevabını aldım. Bir iki tekrardan sonra durum hiç değişmemişti bunun üzerine sen odanda yalnız kalıp biraz bu konuyu düşün” diyerek odasının kapısını kapatıp çıktım. Elbette o an ağlama da başladı. Kendime bir 4-5 dakika verip beklemeye başladım. Arada sessizlik de oldu, arkasından gelen yeni ağlamalar da… Beş dakikanın sonunda odaya girdiğimde oyuncaklarını dağıtmakla meşguldü. Gözyaşı, salya ve sümük karışımından yüzü görünmüyordu. Koltuğuna oturup, gel yüzünü silelim dediğimde gelmek istememesi üzerine o zaman ben gideyim içeri dediğimde gelip oturdu kucağıma, yüzü temizlendikten sonra duvar boyamak konusundaki tavrı ve isteği hiç değişmemişti. Bir daha boyayacak mısın sorularına en sonunda sırf benim gönlüm olsun diye “boyamayacağım” dese de odadan çıkmak üzereyken “bundan sonra duvarları çizmeyeceksin değil mi?” soruma “çizeceğim” diye kocaman bir gülümsemeyle yanıt verdi. (Anasından almış olabiir bu inatçılığı) Ben de bunun üzerine, “ben de senle konuşmuyorum o zaman” diyerek odasından çıkıp bilgisayarımın başına oturup bu yazıyı yazmaya başladım. Ağlayarak odasından çıktı, bakıcısı tarafından sakinleştirildi, meyvesini yedi ve şu anda banyoda, tuvalatte oturduğu yerde şarkılar filan söylüyor… (Tuvalet eğitimi ile ilgili yazacak şeyler çıkmaya başladı ama başka bir yazının konusu…)

Uzun lafın kısası babaanneye müteşekkür olduğumuz bu duvar oyama konusunda ne yapacağız bilmiyorum. Sanırım ilk önlem hiçbir yerde kalem bırakmamak. Artık her zamankinden de mobilize kendisi. Yetişemediği yerlere tabure ve sandaye çekerek yetişebildiğinin farkında. Dolayısıyla evdeki tüm güvenlik önlemlerinin de bu gözle tekrar elden geçirilmesi de gerekli aslında…

Kendimize notlar:
– Kalemler kaldırılacak
– Bu gibi durumlarla ilgili daha çok yazı okunacak, ceza konusunda kafam çok karışık, bu konuları araştırmak lazım. (Aynı şekilde küslük filan konularında da)
– Ev baştan aşağı kontrol edilip tabureli bir kız çocuğu için güvenli hale getirilecek
– İki gün önce boşaltılan büyün anneannenin evinin balkonundaki resimlerin fotoğraflarını çektim, onlardan bir iki tane seçip o konuyla ilgili bir yazı da yazılacak
– Tuvalet konusundaki son gelişmeler de var sırada… Var da var… :)

Bu arada, “Hanım, bizim kız yine kapısının arkasındaki duvarı hem de bu sefer keçeli kalemle boyadı, haberin olsun…”

Okuyan anne babalara da bir ricam olsun: Benzer durumlardaki hikayelerinizi, başarı ve başarısızlıklarınızı, önerilerinizi yorumlarda yazar mısınız?

Miniğime Bir Mektup

bzcada-preview090516_32Miniğim… Baban yine işe güce daldı… Babaolmak.com’u boşladı. Her sene olduğu gibi Mayıs yine koşturmakla, gece gündüz çalışmakla geçti. Bir de hep beraber yaptığımız bir 4 günlük Bozcaada kaçamağı olunca 19 Mayıs sebebiyle yazılacak onlarca yazı sırada bekler oldu.Bozcaada’da bir gece, kafasında yazmaya başladı baban bu mektubu sana, sonra yine günler girdi araya…

Artık bebekliği bırakıp çocukluğa terfi ettin. Dolayısıyla bu da çocuk aklınla, çocuk halinle belki de ilk tatilin. 17 kişilik kalabalık bir gruptaki tek çocuksun ve herkes ne kadar uyumluysa sen de o kadar uyumlusun. Yavaş yavaş herkesin adını öğrendin, kime nasıl naz yapılır kim seninle daha çok ilgilenebilir hemen çözdün… Anne ve babaya nerdeyse hiç problem çıkarmadın. Geceleri geç saate kadar onlarla birlikte oturdun, pilin bittiğinde pusetinde uyudun. (Sandalye birleştirdiğimiz de oldu sana) Ne kadar uykusuz olsan da neredeyse hiç mızırdanmadın. Bu arada konuşkanlığın, sakinliğin ve elbette kurduğun cümlelerle herkesi şaşırttın. Arabalı Vaaaaaa-pur’a bindin. Arabalı kısmı ile yolcuların olduğu üst salonu birbirinden ayrı vapurlar sandın…

Geçen yazdan beri heyecanla beklediğin denize girdin. Tüm soğukluğuna rağmen suyun, üşümene rağmen, gıkın bile çıkmadı. Gözünü bile kırpmadan, büyük bir cesaret ve heyecanla girdin suya. Sadece suya girince “soğukmuş” dedin… Yiğitliği bozmadın, biraz takılıp, “hadi çık artık” dendiğinde belki de ilk kez, arkana bile bakmadan kıyıya çıktın, kurulandın, kumlarla oynamaya devam ettin. (Gördük ki bıraksak saatlerce kumda oynayabilirsin, iyi ki kova kürek filan almışız sana)

Artık her türlü çocuk parkına son derece hakimsin, kaydırakmış, tahteravalliymiş, salıncakmış kesinlikle kurtulamıyor senden. şimdilik tek sorunumuz salıncakların önünden koşarak geçmenin tehlikeli bir şey olduğunu anlamamış olman. Ve görüyoruz ki çok yakında kaydıraktan yüzükoyun kaymayı ve aşağıdan yukarı geri tırmanmayı deneyeceksin. (Tüm bunları yaşça büyük çocuklar yaparken gözlemledin, farkındayız)

Son zamanların en keyifsiz haberi ilk arkadaşın (üstelik de internetten tanıştığın) Toprak‘ların biraz uzaklara, Amerika’ya yerleşmesi oldu. Bu büyümüş halinizle pek arkadaşlık edemediniz. Daha çok babalarınız arkadaşlık etti açıkçası… Öte yandan da yeni bir arkadaşın oldu. Üstelik aynı zamanda adaşın… (Uzun zamandır yazışıyorduk aslında, sonunda tanıştık. ) Senden 2 ay kadar küçük olduğundan, senden küçük herkese yaptığın gibi “ignore” ettin kendisini, yoksaydın. (İlk buluşmanızın çocuk parkında olması da önemli bir etken oldu tabi) Ama çok yakın zamanda birlikte oynamaya başlayacaksınız. Ada da senden 6 ay büyük olmasına rağmen artık başbaşayken pek güzel oynuyorsunuz.

Bu arada Neris Duru doğdu. Kubilay ve Suhal’in bebekleri oldu. Kubi’nin artık sadece senle ilgilenmiyor oluşunu yadırgadın biraz. Ama Duru bebeğin ellerini pek güzel seviyorsun yine de.

En önemli gelişmelerden biri, geceyarıları içtiğin sütü aşamalı olarak kestik ve sen de bunla oldukça iyi başa çıktın. Artık yatarken içiyorsun sütünü. Ancak hala elimizi tutarak uyuyorsun. (Uyurken ağzından çıkan emziği el-kol mesafende bulamazsan da yaygarayı koparıyorsun) Bu arada son zamanlarda biraz uykucu oldun, üstelik sabah keyfinin de hastasısın. Uyandıktan sonra 30-35 dakika yatakta keyif yapıyorsun. Geçenlerde bir sabah annen “uykucu musun sen” diye sorduğunda “hayır uykucu değilim ben, zeytinciyim” diye cevap verdin. (Konumuzla alakasız ama dün akşam da büyükbabanın “o ekşi erikleri nasıl yiyorsun yahu?” sorusuna “ısırarak” diye cevap verdin.)

Bir iki hafta önce bir arkadaşımızım evinde ayağına dolap kapağı düştü. İlk ciddi ev kazamızı çok ucuz atlattık. Biraz morluk, az şişmiş bir ayak baş parmağı ile gezdin birkaç gün, “ayağım acıyor, bepanten sürelim” o ara en sık kurduğun cümlelerden biriydi. (Bir de olaydan bir sonraki gün sabahleyin Mine Teyzene kurduğun cümle tam olarak şuydu: “Mineciğim, geçen akşam Onur’ların evinde benim ayağıma dolap kapağı düştü, canım çok acıdı” kurduğun cümle ve cümlenin eksiksizliği babanın gözlerinin dolmasına sebep oldu)

Üç tane yepyeni azı dişin çıkıyor, dün gittiğimiz diş doktoru abla dişlerini çok beğendi. (Sen de onun doktor olduğuna ikna olmadın bir türlü) Kitap okumayı çok seviyor “Ayşegül – Biziklet Kazası” kitabını neredeyse kelime kelime okuyormuş gibi yaparak anlatabiliyorsun. Bu aralar “ve” bağlacına takılmış durumdasın, her cümlende mutlaka kullanıyorsun. “Kahvaltımızı edeceğiz ve parka gideceğiz” “Koltuğa oturalım ve baba Zeynep’e kitap okusun”

Hala zıplayamıyorsun. O kadar tedbirlisin ki ayaklarının ikisinin birden yeryüzünden kesilmesi mümkün olmuyor. Zıplamak senin için şu anda sadece ayak parmaklarının ucunda yükselmekten ibaret. Yaz iyice geldiği için artık şortlar giymeye başladın, kirli ve morluklar olan bacaklarınla tam bir çocuk oldun.

şaşkınlıkla izliyoruz seni. Sadece şaşkınlıkla değil elbette gururla da… İstisnasız her gün şaşırtıyorsun bizi. İnanılmaz cümlelerle, mantık yürütmelerle, her şeyinle.

Older posts Newer posts

© 2024 Baba Olmak

Theme by Anders NorenUp ↑