Buraya uzun zamandır yazmak isteyip de yazamadığım konuların başında evcil hayvan besleme konusu geliyor. Malum çocuklarımızın hayvan sevgisi ile büyümeleri, sorumluluk anlamında gelişmeleri, bir hayvanla arkadaş olmalarının önemi vb. vb.
Dedim ya; bir türlü istediğim zenginlikte yazacak vakti yaratamadığımdan becerip de yer veremedim burada konuya. Oysa son iki yılda iki ayrı yavru kedimiz oldu. Her ikisiyle de pek çok maceramız oldu üstelik.
İlkini sokakta bulduk. Sokak da ne, E5 kenarında bulduk ve belki de ölümden kurtardık. Yaklaşık 6 ay birlikte yaşadık. Z, bir kaç kez tırmalandı, ısırıldı, sadece o mu, ben de ilk kez bir hayvana sahip (!) oldum evde ve birlikte öğrendik pek çok şeyi. Sokaktan gelen bir kedinin bir gün geldiğinde evi değil sokağı tercih edeceğini de Badem ile öğrendik. Bir gün dışarda yaşamaya karar verdi ve eve girmedi. Ama çok da uzaklaşmadı. Oturduğumuz sitenin içinden de ayrılmadı. Hatta geçen yaz doğurdu ve kendisi gibi beş tekir daha kazandı sitemiz. Sadece onu değil yavruları da besledik onun lohusa olduğu dönemde. Hala sitenin bahçesinde onun yavrusu olduğunu düşündüğümüz tekirlere rastlıyoruz zaman zaman. Badem, ilk göz ağrımız oldu ve evde bir kedi beslemekle ilgili ilk tecrübemiz…
Sonra, geçen sonbahar bir arkadaşımızın bakamadığı minnak bir yavru kediyi sahiplendik. Bu seferki bir sokak kedisi değil, ingiliz asilzadesi (!) bir Garfield idi. Gri bir Garfield. Cins bir kedi, bir British Shorthair: Pati.
Dört aylıktı evimize geldiğinde. Oldukça minnak ve sevimliydi. Ve gittiğinde tam bir yaşındaydı. Daha doğrusu bir yaşında olacaktı. Özellikle Instagram’da takip edenler biliyorlardır; Pati çok ciddi bir hastalığa yakalandı ve hem bizim hem de veterinerimizin günlerce çabalamasına rağmen kurtulamadı.
Kedi beslemekle ilgili pek çok yazı yazabilecekken muhtemelen bu son paragrafım olabilecek en kötü şeyi gözünüze sokuyor değil mi? Evet; biraz da onun için yazıyorum. Çünkü her yerde hayvan beslemenin çocuklar için ne kadar önemli ve besleyici olduğu yazılarına ulaşmak mümkün. Ya da yavru kedi ve çocuklar; kedi beslemek vb konulu yazılara denk gelmek oldukça kolay. Oysa genelde ebeveynlerin en büyük korkusu a)Hasta hayvanlar ve çocuklar oluyor ya da b) Beslenen evcil hayvan -er ya da geç- öldüğünde yaşanacak olan travma oluyor. Öyle ki bu travmanın korkusu yüzünden pek çok ebeveynin çocuklarını evcil hayvanlardan uzak tuttukları bir gerçek.
Bu iki konu yüzünden yazayım istedim ben de. Her ikisi de başımıza geldi malum. Ve olabilecek minimum hasarla; belki de hiç hasarsız, üstüne avantajlı olarak çıktık bu tecrübeden.
İlk olarak ilk konudan, hasta hayvanlardan hastalık kapmaktan bahsedeyim. Kedimiz hastayken ki toplam 15 gün sürdü hastalığı; nerdeyse her gün veterinere gittik geldik. Kan tahlilleri, iğneler, serumlar, ilaçlar, sondalar, kateterler… Bir gün kedimiz iğne olurken can havliyle veterinerimizin elini ısırdı; bir diğer gün kan tahlili için enjektöre alına kan veterinerimizin eldivensiz eline bulaştı ve o zaman anlattı bize; “özellikle hemşire ya da doktor hayvan sahipleri çok şaşırırlar bu rahatlığımıza, çünkü bilmezler ki hayvanlardan insanlara hastalık bulaşmaz” öyleymiş gerçekten de. Sadece kuduz bulaşırmış; onun için de çok derin bir ısırılma ya da tırmalama olması gerekirmiş. Bunun dışında herhangi bir şekilde (kan yolu da dahil) hayvanlardan insanlara hastalık bulaşmazmış. (İki sene iki ayrı kedi besledikten sonra ufuk açıcı bir genel kültür bilgisi oldu bu benim için)
İkinci konu elbette ki daha ciddi. Evcil hayvanınızın (ki kısa sürede evin bir ferdi oluyor kendileri) ölümü. Ve bununla baş etmek. Bu konuyu oldukça şanslı şekilde atlattık biz. Bu durumu bir “fırsat eğitimi”ne çevirip ölümle ilgili önemli bir tecrübe kazandık aslında baba-kız.
Hastalığın ciddiyetini öğrendiğim ilk gün Z’ye durumu anlattım her şeyden önce. Kedimizin çok hasta olduğunu, bu süreçte çok yorulmaması gerektiğini, çok hırpalanmaması gerektiğini anlattım. (Z ile araları fazlaca iyi ve Z’nin biraz hırpani sevdiği de bir gerçekti) Hastalığının çok ciddi olduğunu ve iyileşememe ihtimalinin olduğundan bahsettim. “İyileşemezse ne olur ki?” sorusunun cevabını “ölebilir” olarak verdiğimde sadece bir anlığına Z’nin gözlerinin faltaşı gibi açılıp hemen ardından normale dönüverdiğini hiç unutmayacağım. Sadece bir an içinde gözleri korku ve şaşkınlıkla büyüyüp aynı an içinde durumla baş edişine şahit oldum. Ardından “o çok küçük, bu kadar küçükken ölünmez ki” düşüncesinin doğru olmadığını sadece yaşlıların değil, herkesin hastalıklar sonucu yaşlanmadan önce de ölebileceğini anlatmam gerekti. (Ölüm, aslında daha önce de üzerinde konuştuğumuz bir konu “yaşam süresini tamamlayan her şeyin öldüğü” bitkilerin, hayvanların ve hatta insanların da bir gün geldiğinde öldüğünü konuşmuştuk)
Kedimizin hastalığı gittikçe ciddileşip son günlerini artık veterinerde geçirmeye başladığında da düzenli ziyaretine gittik, ne kadar hasta ve halsiz de olsa başını sevdik. Son gece gittiğimizde de aslında bir nevi vedalaştık. (Bu dönemde veterinerlerimizin desteği ve yardımı da unutulmaz; öyle ki gündüz veterinerde gece evimizde kalırken son günlerde geceleri eve bırakmaz olmuştu veterinerlerimizden biri. Sonra öğrendik ki aslında geceleri kendi evine götürüp saat kurarak iki saate bir kalkıp kontrol etmekteymiş)
Bir cumartesi sabahı kedimizin ölüm haberini telefonda almak muhtemelen beni Z’ye göre çok daha üzdü. Uzun bir süre nasıl söylesem diye düşünsem de çocuk psikoloğu arkadaşımız Iraz Toros Suman’la yaptığımız telefon görüşmesiyle çok hızlı bir plan yaptık. Durumu bir fırsata çevirip kedimize bir seremoni yapacak mezarlığa gidecek, gömecek, çiçek toplamak, mezarına taş dizmek, en dibine kadar tüm seremoniyi yapacaktık. Bu iyi de gelecekti.
Gerçekten de öyle oldu.
Aslında tüm süreç instagram hesabında var gün gün. Pek çok arkadaşımız o kadar endişelendi ve üzüldü ki, yine instagramda bir fotograf ve detaylı bir açıklama paylaşmam gerekti:
“Üzülenler ve özellikle de Z. için dertlenenlerle ilgili yazayım dedim. Z. kedisinin hastalığı ve ölümüyle gayet güzel baş etti. Hastalığını ilk öğrendiğimizde kendisine ölüm ihtimalinden bahsetmiştim; son on günde de birkaç kez konuştuk. Bugün de @iraztorossuman ‘a da danıştık ve en sağlıklısının her şeyi onunla birlikte yapmak; seremoniyi de dibine kadar yapmanın önemli bir tecrübe hatta bir fırsat okduğunu teyit ettik. Mezarlığa beraber gittik, Z her şeye şahit oldu, sorular sordu, cevaplar aldı. Birlikte çiçek topladık, taşlar bulduk ve mezarı süsledik. Az önce dedesine mezarlığı anlatırken Z. cümlelerini “mutluyum” diye bitirdi. Bu aralar tecrübesini herkese anlatıyor. Saklanacak ya da kaçınılacak bir şey olmadığını, yaşam süresinin bir sonu olduğunu biliyor. Sonrasında nasıl toprağa gömülüp doğanın bir parçası olarak doğaya katkı sağladığını da konuştuk. İlgilenen ve üzüntümüzü paylaşan herkese çok teşekkür ederiz…”
Hazır konusu açılmışken Instagram koleksiyonumuzdan bir kaç Pati fotoğrafıyla kendisini de anmış oldum yazı için fotoğraf seçerken:
Z. daha ilk gün başka kedi almaktan bahsetmeye başlasa da bir süre ara vermemizin iyi olacağını düşünmüştüm. Veterinerimiz de aynı fikirdeydi. Bu arada Pati’nin yavrularının olma ihtimali de vardı. Oldu da. Geçen hafta Pati’den olma yavrular dünyaya geldi. Z. de bugün tanıştı yavrularla. Muhtemelen 3 ay kadar sonra yavrulardan biri annesinden ayrılmaya hazır olduğunda yanımıza gelecek. ;)
Bir cevap yazın