(Yıldırım Türker, Radikal, 20.04.2009)

Türkan Saylan’ın evindeki arama Ergenekon davasının orta yerine tahrip gücü benzersiz bir bomba olarak düştü.
Türkan Saylan, bu memleketin kıymetlilerindendir.
İlhan Selçuk gibi yanlış yatırımlarla geçen hayatının sağlamasını üzerimizde yapmaya kalkan sözde duayenlere benzemez.
Kimileriyle fikirdaşlığı vardır. Saylan da hayatı açıklarken laiklik konusundaki kaygılarını odak alır. Ama Ergenekon taifesinden çok ama çok önemli bir farkı vardır.
Türkan Saylan, inandıkları konusunda içtendir.
Her şeyden önce, şunca yıldır tanık olduğumuz serüveniyle bir insan, bir vatandaş olarak, aklının-ruhunun tartısı iyice sapıtmışlar dışında herkesin hayranlığını kazanmıştır.
Onun mesleğine ve insan sevgisine adanmışlığı, yoruma gelecek şey değildir. Açık ve malumdur.
Öte yandan Türk Emniyeti’nin hoyratlığı, yüce Türk Hukuku’nun siyasetle iç içeliği de bu memlekette yaşayanlar için açık ve malumdur.
Saylan’a reva görülen, milyonlarca insanı inciten muamele, söz konusu kurumların fevkalÇ¢de hassas ve kibar hallerini yansıtıyordu. Bunu da, iyimserlik gözlerimi kör etmemişse, biliyoruz inancındayım.

Bu memlekette kendisi, yakınları ya da tanıdıkları bu muamelenin kat kat be kat ağırına maruz kalmamış, işkenceden, keyfi gözaltından geçmemiş, hakarete uğramamış kimse yoktur.
Dolayısıyla hayatlarının ilk siyasileşme fırsatını Türkan Saylan’a yöneltilen kuşkuyla, onun polisle yüzleşmesiyle yakalamış olanların güvenlik kuvvetleri-hukuk uygulamalarına yönelik itirazlarının içtenliğine inanmak bana gerçekten imkÇ¢nsız geliyor.

İmkÇ¢nsız geliyor, çünkü yaşlı ve hasta bir insanın evinin aranmasını canavarca bulanların insanlık adına söz aldıklarına inanabilmek için onların misliyle beter uygulamalara maruz kalan başkaları için de ses yükseltmiş olmaları gerektiğine inanıyorum.

Sözgelimi Türkan Saylan, eğitimin kadınların kurtuluşu olacağına inandı ve sağlık konusunda verdiği paha biçilemez hizmetlerin yanı sıra Anadolulu binlerce kız çocuğunun eğitime ulaşabilmesini sağladı.
şimdi onun incitilmesi karşısında kıyamet koparanların insanın temel hakları konusunda her gün yaşanan binlerce ihlÇ¢l hakkında da tepki göstermelerini, emniyet güçlerinden insan haklarına yakışır muamele talep etmelerini beklemez miydiniz?
Demek ki DTP’ilerin tutuklanması onları ilgilendirmiyor. DTP’liler tekinsiz Kürtler.
Diyarbakırlı çocukların yetişkin muamelesi görüp hapisanelere tıkılması da onları ilgilendirmiyor. Onlar da yukarıda andıklarımın küçükleri nasılsa.
Ana basında takip etmesi zor ama belki etmişsinizdir. Hükümetin çocukları da ‘terörle mücadele’ kapsamına sokması sonucu son üç yıldır yüzlerce çocuk eylemlere katılmak ya da propagandadan tutuklanıp cezaevlerine gönderildi.
Mehmet Ali şahin’in kendi sunduğu döküm şudur: TMK ve TCK’daki terör suçlarından 2006  ve 2007’de 1572 çocuk hakkında dava açıldı. Özellikle Diyarbakır, Adana, Van, HakkÇ¢ri gibi illerde yoğunlaşan tutuklamalar, çocukların hakkında açılan ve ağır cezalar istenen davalar sürecinde de devam etti. Mahkemeler, insan hakları savunucularının, hukukçuların itirazlarına kulak asmadı. Uluslararası sözleşmeler ve yasalardaki açık düzenlemeler de onları kararlarından caydırmadı. Çocukların tahliye taleplerini reddettiler. Diyarbakır Mahkemeleri 20’den fazla çocuğu tutuksuz yargılamak üzere serbest bıraktı.
Tahliye edilen çocuklar, belki ceza alacak. Almazlarsa dahi yaşadıklarını herhalde zor unutacaklar.
Adana’da taş attığı iddia edilerek 1416 yaşları arasında 4 çocuğa 3,5 ile 7 yıl arasında ceza verildi. Hatay’da örgüt propagandası yapmak iddiasıyla 1417 yaşındaki iki çocuğa 3,5 ve 4,5 buçuk yıl ceza verildi. Mardin’de  iki TMK Mağduru Çocuk, çocuk cezaevi olmaması gerekçesiyle baştan beri yetişkin adli suçlularla aynı koğuşta yatırılıyor. Siirt’teki TMK Mağduru Çocuklar’ın mahkemeleri mütemadiyen erteleniyor.
Çocuklar İçin Adalet Girişimi aktivistlerinden, sosyal hizmet uzmanı Emrah Kırımsoy, bianet’e anlatmış: “Tutuklu yargılanma telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olur. En basitinden yargılama sürerken yani çocuk hakkında henüz bir karar verilmeden, çocuğun aileden, arkadaşlardan, okuldan, mahalleden, çevreden kısaca günlük yaşamdan uzak kalmasına yol açılıyor. Çocuğun bütün bu sosyal destek sistemlerden birden koparılması ve yargılama boyunca kapalı kurumda tutulmasının farklı derecede travmaya yol açıyor. Araştırmalar, çocukların kabuslar, flaşbekler, uyku bozuklukları, duygusal hissizlik, yabancılaşma, sosyal ortamlardan kaçınma, kendi içine kapanma, sosyal ilişkilerde zorlanma, yoğun öfke, antisosyal davranışlar, fiziksel yakınmalar ve intihar düşünceleri gibi belirtiler görüldüğünü saptıyor. Çocukların hemen hemen hepsi cezaevine ilk girişten itibaren farklı düzeylerde yalnızlık, korku, endişe, öfke, kızgınlık gibi duygular yaşar. Süre uzadıkça terk edilmişlik, gelecekten beklentilerin düşmesi gibi sonuçlar ortaya çıkabilir. Çocukların tutuklu yargılanmaları, ayrıca onlarda ‘cezaevi kültürü’ adı altında tanımlanabilecek davranış kalıpları gelişmesine neden olabilir. Koğuşlarda (yatakhanelerde) toplu olarak kalındığı için doğal bir hiyerarşik bir yapı oluşur. Eskiler-yeniler, güçlüler-güçsüzler, ağır suç-adi suç gibi; parası olanlar-olmayanlar gibi. Koğuştaki dinamiklere göre, çocuklar kendilerini güçlü veya güçsüz hissederler. Çocuk, gelişimini henüz tamamlamamış bir birey; tutuklu yargılama sırasında içinde bulunduğu durumla tek başına ve izole edilmiş bir şekilde başa çıkmak zorunda bırakılıyor. Bu nedenle uluslararası insan hakları belgelerinde özellikle altı çizildiği gibi çocukların özgürlüklerinin kısıtlanması başvurulması gereken son çare olmalı.”
İç açıcı buldunuz mu? PekÇ¢la. Bu konudaki son haberi size iletmek isterim. 17 Nisan Diyarbakır duruşmasında, TMK Mağduru  dört çocuk, sabah 09:00’da getirildikleri adliye bodrumundaki bir hücrede, 12 saat boyunca, aç ve susuz tutuldu. Duruşma  aksam saat 21:00’de başladı. TMK Mağduru Çocuklar’a aç-susuz bırakıp soğukta bekleterek fiziki işkence yapılırken; aynı şekilde, 12 saat boyunca çocuklarını göremeden, onların aç-susuz bir hücrede tutulduğunu bilerek adliye koridorlarında bekleyen ailelere de psikolojik işkence uygulandı.
Duruşmada, avukat Canan Atabay’ın, bir önceki duruşma sırasında yine benzer kötü muameleye maruz kalan çocuklara, bu durumun soru olarak yöneltilip tutanağa geçirilme talebi, mahkeme tarafından reddedildi.
Bu çocuklar gece cezaevine döndüklerinde de yemek saati geçmiş olduğu için, ertesi sabahki kahvaltıya kadar aç kaldılar.
O çocuklar dövüldü. Hakarete uğradı. En ağırı, korkutuldu. Derin yaralarla bırakıldılar koğuşlarına. Ya da şimdilik hayatlarına.
Onlar, çocuk. şimdiden bütün hayata tutunma şanslarını kaybettiler. Devletimizden yetişkin muamelesi görüyorlar. Ama maalesef yer yerinden oynamıyor.
Tutuksuz yargılanmak için salıverilen çocuklar, “Cezaevinde nasıl vakit geçiriyordunuz?” sorusuna, “Gözmece gibi oyunlar oynuyorduk” cevabını vermiş. ‘Gözmece’, yöre dilinde körebe anlamına geliyormuş.
Körleşmiş, kendilerini görmeyen dünyanın kaydından düşmüş Kürt çocukları, ‘cezalarını’ körebe oynayarak doldurmaya çalışıyor.
Onların dünyasını daha sağlıklı, daha yaşanılası kılmak için hayatını adamışlardan biri, Türkan Saylan.
Türkan Saylan’ı gerçekten seviyorsanız, bu çocuklara sahip çıkın. Çocuklara dokundurtmayın. Onlar geleceğimizin fısıltısı.