(Ayça şen, 3 Mart 2007, Radikal Cumartesi)
İlk yıllar en kolayı. Daya biberonu, vur sırtına, çıkarsın gazını. Ama şişede durduğu gibi durmuyor bu çocuk işi. Bu vicdan azabıyla nasıl yaşayacağız?
Dün Memo’nun anaokulundan çağırdılar. Yaramazlık yapıyormuş! Bi sevin, bi sevin… Gittim. Serpil hoca, okulun sahibi. Aynı zamanda psikolog ve her pazartesi çocuklara hafta sonunu nasıl geçirdiklerini anlattırıp çizittiren, problemli çocukların velilerinin de gazını alan, yeri gelince ana, avrat, bacı, gardaş dinlemeyip düz giden, çocukların psikolojik haklarını arayan cevval mi cevval bir kadın. şimdi konumuzla alakasız, uzun bir parantezimiz var. Hazırsanız başlayalım: (Yeri geldiğinde küfürlü konuşmayan insanlara bir türlü güvenemem. O fazladan kibarlıkları çok fena rahatsız eder beni. Tabii, hani, kolalanmış, yapmacık yapmacık konuşup, niyetleri gözlerinden çakılmasın diye göz kapaklarını hışımla kıstırarak gülen insanlardan bahsediyorum; ‘mahalle karısı’ lafını bile ‘mahalle hanımı’ diye dürüyenlerden…)
Memo bu aralar sarsakmış. Konsantre olamıyormuş, konuşurken kafası dağılıyormuş, lafı geveleyerek uzatıyormuş. Yazıları da sağdan sola yazıyormuş. Kendini bir masa başında tek başına çizmiş, anlamsız bir ifade var çizdiği çocuğun yüzünde. Daha bunları konuşurken üzüntüden hemen barsaklarım bozuldu, midem ters döndü. Ama üzülmemem gerektiğini, durumun çok kötü olmadığını, çoğu çocuğun aynı durumda olduğunu söyleyip diğer çocukların resimlerini gösterdi. İsim vermeden.
Anne baba ayrı çocukların neredeyse hepsi babaannesinde geçirmiş hafta sonunu. Serpil’in konuyla ilgili yorumunu şimdi buraya yazamam. Anne babası bir arada çocukların çizdiği resimler daha sağlıklı değildi. Hatta biri simsiyah çizdiği babanın eline yine siyah bir odun tutuşturmuş, aynı odunun turuncu renklisini de kendini tasvir ettiği figürün eline verip babayla birlikte abisini dövüyorlar, anne de ağlıyor. Bir başkası anne babayı birbirine bağırırken çizmiş, kendi de masanın altında. Bunlar, belirli bir sosyal durumda olan ailelerin hali. Abimlerin kızı Ayşenur da aynı anaokuluna gidiyor. O da annesinin sinirli davranmasından dolayı çok sessizmiş, osursan korkup ağlıyormuş.
Serpil hoca “Özel okula da yollasan, devlet okuluna da yollasan o … çocuklarının çocuklarınıza sabırlı davranıp hassas olacağını sanmayın. Sizden bütün istediğim günde 20 dakika. 20 dakika birlikte pazıl yapın, hafta sonları da baş başa bir yerlere gidin, sohbet edin. Bu zamanlar bir daha yakalanmaz. Allah aşkına yapın şunu yaa” deyip kısacık feminist saçlarını yoldu.
“Öğretmenler hazır çocuk istiyor okulda. Okuma yazma öğrenmeden gelsinler diyorlar ama yalan dolan. Hazır çocuk gidince onları pohpohluyorlar, üzerlerine düşüyorlar, sınıfa örnek gösteriyorlar. Bu memlekette ruh sağlığı yerinde bir insan olmak çok zor. Onları siz adam yerine koymazsanız, elÇ¢lemin öğretmeni hiç koymaz. Herkes kendi çocuğunun kuyruğunu koruyacak kardeşim! Okula dayamakla çocuk yetiştirilmez” diyerek bütün velilerin yerine koyup bana paparayı yedirdi. Çocukların üzerinde hakkı var, sesimiz çıkmaz. Teker teker ilgileniyor hepsiyle. Memo içe kapanık bir çocuk; ser verip sır vermez, Serpil hocaya en derununu açıyor, dökülüyor her şeyi.
Bütün bunlardan çıkardığım sonuç, bütün bu problemlerin çocuğun adam yerine konulmadığını düşünmesinden kaynaklandığı. Eğer akşam eve gelmeyecekseniz veya hafta sonu çocuğu almayacaksanız muhakkak telefonla arayıp konuşmak, gelemeyeceğinin sebebini çocuğa anlatmak, gönlünü almak gerekiyor. Dakik olmak, planlı programlı olmak, yalan dolan çevirmemek gerekiyor. Çünkü çocuk o zaman dahil olamadığı anne baba hayatında istenmediğini düşünüp yapayalnız hissediyor. Dün Memo’yu okuldan erken alıp, stüdyonun o büyük camını kırışından uzun zaman sonra radyoya götürdüm. Yolda yürürken ona “Sırtım ağrıyor Memo’cum. Bu trafik beni yoruyor. Eve daha erken gelmek istiyorum ama olmuyor. Kendini yalnız hissetmenden korkuyorum” dedim, durdu, birkaç saniye yüzüme baktı, elindeki oyuncağı bana verdi, “Bunu çantana koy, oynamak istemiyorum” dedi. Bu birkaç anlama gelebilirdi:
A. Seni anlıyorum. Çocuk gibi davranıyorum ama her şeyin farkındayım. Al bu oyuncağı; bunları söylediğine göre çocuk ayağına yattığımı anlamışsın. Ben de zorlamayayım.
B. Hadi lan ordan. Al oyuncağı da çantana sok. İstemiyorum senin aldığın oyuncağı.
C. Hiçbiri.
D. Hepsi.
şişede durduğu gibi durmuyor bu çocuk işi. Akılları erdikçe psikolojik sorunlar fazlalaşmaya başlıyor. İlk yıllar en kolayı. Daya ağzına biberonu, iki sırtına vur, çıkarsın gazını. Ama bu ruh gazını nasıl alacağız? Bu vicdan azabıyla bir ömrü nasıl sürdüreceğiz? Galiba en güzeli bir suçlu bulmak. Evet ben buldum! Hormonlu gıdalar abi. Bu hormonlu gıdalar çocuklara gaz yapıyor. Sırtlarını sıvazlarsak bu iş çözülecek, üstelik adı da sevgi olacak. Bizim gazları kim alacak, siz esas onu düşünün. Hem sırt sıvazlamak bizi uzun vadede ne hale getirecek. Ooof fo. Pardon, of!
Bir cevap yazın