(Radikal, 13 Ocak 2007)

Türkiye’de sezaryenle doğum yapan kadınların sayısı Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği rakamı solladı. Marmara Bölgesi’nde sokakta rastladığınız her 10 çocuktan dördü sezaryenle doğdu. Tıpkı annelerinin doğurduğu gibi doğuran kadınlarla, sezaryeni seçen kadınlar aradaki farkı anlattı.

Sigmund Freud 19’uncu yüzyılda Viyana yerine 2000’li yıllarda Marmara’da yaşasaydı, ‘anne rahminden çıkış travması’yla başlayan teorisini belki de buruşturup çöpe atacaktı. Çünkü çevresine baktığında her 10 çocuktan dördünün, dünyaya bir bıçak darbesiyle paldır küldür geldiğini görecekti.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dünya çapında sezaryenle doğum oranının yüzde 10-15’i geçmemesini öneriyor. Sağlık Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü’nün 2003 tarihli araştırmasına göre Türkiye’de bu oran yüzde 21’lerde. Kırılma noktası 1998 yılında yaşanmış. Ülke çapında yüzde 14’lerde olan sezaryen oranı yüzde 21’lere fırlamış. Sezaryen tercihinde Marmara Bölgesi yüzde 39.7’yle lider. ABD’de sezaryenle doğum yapanların oranı yüzde 23, Hollanda, Belçika, İngiltere ve Fransa’da yüzde 20’nin altında.


Kadın nasıl karar verir?
Sezaryen sayısı hızla artarken soru şu: Doğum gibi milyonlarca yıllık ‘doğal’ bir süreç, neden (çoğu zaman pahalı) bir ameliyat haline getiriliyor? Ama bu tartışmaların yönü nereye giderse gitsin, kadınlar nasıl doğum yapacakları konusunda karar verirken genellikle iki şeye bakıyor:
1) Ekonomik durumum ne?
2) Arkadaşım ne yapmıştı?
İstatistikler Türkiye’de sezaryeni seçen kadınların yüzde 48.5’inin lise ve üzeri okul mezunu olduğunu gösteriyor.

Acı çekmeden her şeyi görmek
Peki sezaryende doğum acısı çekmeden doğum heyecanını yaşamak mümkün mü? 40’lı yaşlarında adını vermek istemeyen bir anneye göre mümkün. Çünkü o yaşamış:
“2000 yılında yaptığım doğum, yaş gibi faktörlerle daha baştan sezaryen olarak planlandı. Doktorumdan da aldığım bilgiyle ‘epidural’ sezaryen istedim. Yani sadece belimden aşağısı uyuşturulacaktı. Operasyonda kendimdeydim, bebeği hemen kucağıma verdiler, normal doğumdaki gibi bu anı yaşayabildim. Doğumu önde gelen bir hastanede yapmıştım. İlk gün epiduralin etkisi geçtikten sonra çok rahat ayağa kalktım, bebeğimle ilgilendim. Daha önce ağır sezaryen vakalarına tanık olan akrabalarımı da şaşırtan doğumumun ardından iki yeğenim de aynı yöntemle doğum yaptı.”

Geri dönüşü olmayan karar
Ama doğumhane kapısındaki her annenin bu anne gibi iyi hastane, bilgi vermeye meraklı doktor gibi lükslere sahip olduğunu söylemek zor. Antalya Tüp Bebek Merkezi Medikal Direktörü Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Operatör Dr. Kemal Özgür bu durumda ne olduğunu anlatıyor:
“Sezaryende, anne adayının karın bölgesinde birkaç kat kas ve rahmi kesiliyor. Bebek alındıktan sonra hepsine dikiş atılıyor. Sonuçta her ameliyat gibi risk taşıyor. Normal doğumda yarım litre kan kaybediliyorsa sezaryende iki katına çıkıyor. Üstelik ilk doğumu sezaryenle yapan kadının ikincisinde normal doğum şansı da yok.”
Dr. Özgür, sezaryeni Türkiye’nin ‘kanayan yarası’ olarak görüyor, giderek yaygınlaşmasından endişe ediyor. Çünkü kadınlara doğru dürüst normal doğum yapma şansı veren hastane olmadığını savunuyor:
“Türkiye’de yeni birkaç özel hastane dışında, normal doğum için gerekli şartlar sağlanamıyor. Kadının eşinin veya yakınlarının yanında bulunabileceği özel sancı odaları yok. Bir bakıyorsunuz beş kadın aynı sancı odasında. Birinin bağırmasından diğeri korkuyor. Kadınlar normal doğum şartları sağlanmadığını bildikleri için sezaryene yöneliyor, doktorlar da anne adayını normal doğuma özendiremiyor.”
Sezaryen bebeğin yan ya da ters gelmesi, 4 kilodan ağır olması, kadının leğen kemiğindeki anomaliler gibi durumlarda ‘zorunlu’ olarak uygulanıyor. Ama nedenler bununla sınırlı değil. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Bülent Baysal kadınların doğum ağrısından korkarak sezaryeni tercih edebildiklerini belirtiyor. Baysal, “Çoğu zaman bizi sezaryene zorlayan kadının kendisidir” diyor.
Peki ya bedeli? Üniversite hastanelerindeyse normal doğum bedeli 250-300 YTL, sezaryen bunun üç katı. Özel hastanelerdeyse durum farklı olsa da kimilerinde normal doğumla sezaryen bedeli aynı.

‘Doğal’ bir doğum öyküsü

Gazeteci Işıl B., 19 yıl önce normal doğumla bir kız çocuğu dünyaya getirmiş:
“Ekonomik durumum özel hastanede sezaryene uygun değildi. Gözümü karartıp Göztepe SSK’ya gittim. Sancım başlamıştı ama rahim ağzı açılmıyordu. Suni sancı uygulandı. Ebe bir ara sinirlendi, ‘Çocuğu öldürmek mi istiyorsun’ deyip karnımın üstüne oturdu. O acıyla vajina ağzının kesildiğini, 36 dikiş atıldığını fark etmedim bile. 26 gün ayağa kalkamadım. Bebek bir aylık olduğunda boynunda şişlik fark ettim. Kas kopmasından kaynaklanan bir yumruymuş. Bir yıl çocuğuma egzersiz yaptırdım. şimdi şişlik yok ama kafatası eğri.”
Onunla hemen hemen aynı yıllarda, üstelik doğum sürecinden korka korka normal yolla doğum yapan başka bir gazeteci annenin deneyimiyse bambaşka:
“28 yaşındaydım. İyi bir doktorum vardı. Doğum vakti geldi, gece yarısı doktorun önerdiği hastaneye kendimizi attık. Uyuşmayı da, doğumu hızlandıran türden katkıları da istemedim. Enerjimi doktora yardım için kullandım, her şey yolunda gitti. Oğlumu kucakladığımda, ona kavuşabilmek için attığım tüm adımları an be an bilmekten dolayı çok mutluydum.” (Radikal, anka)