“Kimi baba bebeğinin yüzüne bakmaz. Kiminin bir emzirmediği kalır. Kimisinin de üzerine oturmaz bir türlü. Tutamaz, avutamaz, oynayamaz. Çabalar. Olmaz bir şekil.” diye başlıyor arkadaşım Metin Solmaz insanının Radikal’de konuk yazar olduğu yazı… 15 Haziran’da yayımlanmıştı, ben de babalar gününğü bekleyip de alayıp dediydim Babaolmak.com’a…
Nasıl mı devam ediyor?
Hep derler ya, her bebek biriciktir, hiçbiri birbirine benzemez diye. Bu lafı hiç anlamam. Çünkü bunların hepsi aynı şeyleri yaparlar: Kol bacak sallama, meme, kaka, çiş. Kimi sarılık, bazısı kolik, alerjik; bu mudur yani her bebeği biricik yapan? Biyoloji üç aşağı beş yukarı aynı inşaatı yapar. Çevre, hısım akraba, anne-babanın cins cins olmasıdır bebekleri ayıran. Anne-baba içinde de çok çeşit olan babadır. Kimi bebeğinin yüzüne bakmaz. Kiminin bir emzirmediği kalır. Kimisinin de üzerine oturmaz bir türlü. Tutamaz, avutamaz, oynayamaz. Çabalar. Olmaz bir şekil. Ya anne? İlkinde bile yüz yıllık anne edası yapışıverir pek çoğuna. Baba dokunmaya tırsarken anne her an akrobasiye başlayacakmış gibi durur.
Anneler çok çalışır, sürünür, tiksindiği akrabalarına, komşularına muhtaç kalabilir, uykusuzluk çeker, kendine bakmayı unutur. Ama hep başroldedir. Erkek ise direktir ancak (Bu konuya geleceğim).
Babaların hepsinin erkek olması tesadüf değil tabii ki. Problem burada başlıyor. Ben, erkekliğin müstakil bir durum olduğundan çok emin değilim. İmalatı yarım kalmış sanki. Dört yaşında birer kız ve erkek çocuğu tasavvur edin. Kız, oyuncaklarıyla bir hayat simülasyonuna dalmışken oğlan elindeki arabayı saçma sapan sesler çıkararak sürer. Büyürken de böyle gider bu. Ortaokulda kızlar gelişimini hemen hemen tamamlamışken erkekler ‘kale benim’ filan oynar.
Hem erkeklik ha bire olunan bir şeydir. Çoğu gazdır. Sünnet, askerlik, evlenmek, iş yahut çocuk sahibi olmak. Bu aşamaların hepsinde bir daha “Hadi erkek oldun artık”tır. Ne artıksa artık. Hep bir beş yaş zekâsına hitap etme hâli de hediyesi.Bu tekrar tekrar erkek oluşlar içerisinde babalık en hüzünlüsüdür. Erkeğin biyoloji başta olmak üzere pek çok konudaki acizliğinin deklarasyonudur. Eşitsizlik prodüksiyon aşamasında başlar. Kadının bir tek yumurtasına karşılık olarak gönderilen iki yüz milyon sperm çöp yolunda gayet onur kırıcı bir muamele görür. Hamilelikte? Hormonal dengesi bozulmuş ve her türlü kaprise açık anne adayı, içinde bir canlı büyütürken baba adayına düşen ona kesintisiz iyi davranmaktır. Doğum geldi, biter mi? Sütün birinci kaynağı moral. Hormonlar da hâlâ aktif. Sıkıysa uluorta fikirlerinizi söyleyin bakalım. Eş-dost, hısım-akraba? Kesintisiz bir anne kayırma çabası. Herkes dönüp aynı şakayı bulacak kadar yaratıcıdır: “Ay inşallah annesine benzer.” Babaya da tembih kalır: “Artık şuna şuna dikkat etmen lazım.” Ya bebek? Haşmetmeap doğduğu zaman sehpa ile babası arasında minör farklar görür. Sen 9 ay özlemle bekle, kapris çek, sakalını süpürge et; sonra kapıdan her girdiğinde yeni birisi sansın seni.
Bir baba çocuk büyütürken temel olarak ‘işlevsiz empati sendromu’ ile mustariptir. Şöyle ki çocuğuyla değil kendi çocukluğuyla empati kurar. “Benim bu yaştaki halim bu durumda böyle yapardı” diye külliyen irrasyonel bir yöntem benimser. Misal gider alır bir elektrikli araba, oturtur çocuğunu içine. Çocuğun umurunda değildir. Zevk alsın diye yırtınır. Çocuğun umurunda değildir. Seksen türlü şaklabanlık yapar olayın cazibesini tarif için. Çocuğun umurunda değildir. Bittabii empati bu şekil olunca hayatı boyunca çocuğuna yabancı kalması da kaçınılmaz olur.
‘Baba’ diye çağrılan insan genel olarak o ortaokulda ‘kale benim’ oynayan adamın hayal kırıklıklarıyla yontulmuş formudur. Anne çocuğun işbirlikçisidir, sırdaşıdır. Ne olup bittiğini bilen, çekip çevirendir. Ne hikmetse kutsaldır. Baba ise en fazla bir korkutma unsurudur. Bir de direktir. Evin direğidir. Ama evi dişi kuş yaptığı için direği de o dikmiştir sonuçta. Direk olduğu için evde olup biten pek bir şeyin farkında değildir. Zaman zaman hırçınlaşır, meşrebine göre şiddet de uygular. Ama her şeyi en son o duyar. Ya da hiç duymaz.Hayatın erken bir formu…
Hayatımda en çok babayla bir arada 28 günlük şan ve şerefle dolu askerlik hayatımda kaldım. Koğuş denilen bir hangarda 400 erkek bir arada yatıyorduk. Bunların en az yarısı babaydı. Ve neredeyse tamamı kendisine bakmaktan acizdi. Yedi çocuklu bir tanesi ayaklarını tütün kolonyasıyla yıkıyordu. Böylesinin daha hijyenik, temiz ve ‘güzel’ kokulu olduğuna karar vermişti. Özellikle gece oluşan koku ve ses durumu kâbustu. Pek çoğuna önce annesi bakmış, sonra da karısı. Hiç kendilerine bakmaları gerekmemişti ki… Bana da ayakkabı bağlamanın yahut yatak düzeltmenin 30 ila 50 yaş adamlara nasıl olup da 2’şer saatlik eğitim konuları olabildiğini anlamaya çalışmak kalmıştı.
Velhasıl, sözüm kadınlara. Bu bütün anneler kutsaldır gazına gelmeyin lütfen. Bütün anneler kutsalsa N.Ç.’ye tecavüz eden erkânı, Kenan Evren ’i yahut Julio Iglesias’ı tavuklar mı yumurtlamıştır? Yumurta demişken, sperm/yumurta asimetrisini unutmayın. Eşlerinize, sevgililerinize kızdığınızda biraz daha düşünün. Birçok irrasyonel durumda devreye sokabileceğiniz hayvan sevgisi, anlayış çıtanızı yükseltecektir. Bizlerin hayatın erken bir formu olduğumuzu, sizin unuttuğunuz detayları öğrenmeye çalıştığımızı unutmayın. Erkek milletinin nihai çabası kendisini size ve topluma beğendirmeye çalışmaktan ibarettir.
Genelde tamamını almam beğendiğim yazıların, biraz alıntılar link veririm ama Metin’in yazızını pek de beğendiğimden tamamını koydum buraya hem Metin’in hem de Radikal’in hoş görüsüne sığınarak. Metin’in daha fazla yazısını okumak için Uzunçorap.com‘a da gidebilirsiniz, Ali İlyas’un bloguna da…
17 Haz 2012 at 06:53
Önce bu yazıyı sen kaleme aldın diye düşündüm Özgür (tamam.. itiraf ediyorum, yazının başındaki "nasıl mı devam ediyor?" kısmını görmeden, hemen altındaki bölümden başlamışım okumaya). Okudukça, bu tarzın sana ait olmadığına dair düşünceler aklımın bir köşesinde dönüp dursa da, yazardan çok içerikle ilgilendiğim için büyük bir beğeniyle okumaya devam ettim.
Evet.. Çok içten yazılmış, çok doğru saptamalarla bezenmiş, çok güzel bir yazı.. Metnin bütünü, bizim "çekirdekçik" ailemizin babasız yaşayan "çocuklarından", yaşça büyük olanının beğenisini kazandı.. Hemde çok.. Ancak öyle bir cümle var ki yazıda, yüreğimin tam ortasına büyük bir gürültüyle yerleşiverdi : Evet.. "Bu tekrar tekrar erkek oluşlar içerisinde, babalık en hüzünlüsüdür"…
Metin Solmaz'a ve sana yürek dolusu teşekkürler..
İmza: Bir kadın ve bir anne
Elvan Akbay
20 Haz 2012 at 22:16
Babalarin yukarda anlatildigi gibi olmasinda annelerin bir sucu yoktur insaallah.
Yazi cok guzel amma ne kizima ne de ogullarima okutmak istemiyorum. sebep,aynen bizim babamizi anlatmis demesinler diye.