30 Ocak 2010 00.50; bilgisayar başında, gezindiğim sitelere, yazıştığım maillere dalmışken Z’nin ağlama sesiyle yerimden fırladım, salonda uyuyan Deniz uyanmadan, Z’nin uykusu açılmadan olay mahallinde soruna müdahale edilmeliydi. Uyurken fıldır fıldır dönen böcek (ki böcekliği de kalmadı) yatakta dikine dönmüş, muhtemelen rahatsız olup uyanmış ve bunu sesli hale dökmüştü. (Bu gece uyuma saatinde biz evde olmadığımızdan teyzesi uyuttu) “Kapa gözlerini babacım, ben burdayım” diyerek yere çömelip yattığı yerde başımı yanına koydum. Uyku mahmuru beni fark ettiğinde sesi birden kesildi, gözlerini kaparken yüzüne inanılmaz kocaman bir gülümseme yerleşti, yatakta kendini çevirip düzelirken üstünü örttüm tam o sırada yan döndü ve kolunu boynuma attı, yüzündeki gülümsemeyle tekrar uykuya daldı. (***İşte o an) Derken kaşları biraz çatıldı, çaktırmadan örtülen üstünü (daha doğrusu ayaklarını) açmak için battaniyesiyle boğuştu ve başarılı oldu. Durumu fırsat bilip yataktan doğruldum, eli kalktığım yerde beni aradı, bulamayınca gözlerini açtı… “Burdayım merak etme” diyerek geri yattım, yüzüne aynı kocaman gülümseme yerleşti ve kapattı gözlerini, nefesi tekrar ağırlaştıkça ağır ağır doğruldum ama eli yine yatakta gezinip bir parmağımı yakaladı… 3-4 dakika daha durdum, tekrar uykudaydı, parmağımı usulca çekip hızla odadan çıktım, son iki dakkadır içimde tuttuğum öksürüğümden kurtuldum, telefonumu alıp o anı fotoğrafladım (yukarda) ve işte o “an”ı yazmaya başladım…
***İşte o an: Daha bugün bir arkadaşımın “mutluluk” ile ilgili akademik bir anketini cevaplamıştım. Ve bu aralar eşe dosta iletiyorum anketi. İşte o an, mutluluğu düşündüm. Z.nin kolu boynumda, yüzümün 1-2 santim uzağında minik suratında kocaman bir gülümsemeyle uyurken her soluk alışında nefesinin kokusu tüm yüzümü yalayıp geçiyor. “Evet” dedim “Mutluluk işte böyle bir şey ve ben çok mutluyum…)