Month: Ekim 2009

Gençliğe Hitabe

(Sevan Nişanyan; Taraf Gazetesi, 29 Ekim 2009)

Seksenaltı yıl yeter bence. Kan-vatan-düşman’dan ötesine aklı ermeyen bir dil bu ülkeyi bunca yıl esir etti. Artık yeni şeyler düşünmenin vaktidir.

Kan-vatan-düşman edebiyatının şahikası Kemal Paşa’nın Gençliğe Hitabe adlı eseridir. Bugün tekrar yazılacak olsa ben şöyle düzeltirdim.

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, insan olmaktır.

İnsan olmanın yegâne temeli insana sevgidir. Hayatın boyunca, insanlara güzelliği, aklı ve adaleti öğretmeyi görev bileceksin. Bilgin varsa, bedel beklemeden paylaşacaksın. Buna imkân ve şeraitin müsait değilse, yanındaki üç veya beş kişiye katıksız sevgini vermeyi deneyeceksin; onların hayat yükünü bir nebze hafifletmeye çaba göstereceksin. Bunu yaparken Türk mü, yoksa Hindu mu, Yamyam mı diye sormayacaksın. Çünkü insan, galiplerin hasbelkader çizdiği sınırlara sığmayacak kadar kıymetli bir hazinedir.

Dahili ve harici bedhahlarla etrafın çevrili olabilir. Sen şerri bahane etmeyecek, hayırhahlığını ilelebet muhafaza ve müdafaa edeceksin. Zira kötülük, esarettir. Manevi istiklalini ve manevi hürriyetini ancak insan olmakla kazanabilirsin.

Düşman bütün tersanelerine girmişse, vazifeye atılmadan önce düşüneceksin. Önce, düşman mı diye soracaksın. (Çünkü bugün düşman olan yarın dost olabilir.) Sonra onu kendine düşman etmek için ne hata yaptığını düşüneceksin. (Çünkü düşmanlık, herkes için ağır bir yüktür.) Gönlünü kazanmayı deneyeceksin. Tersaneyi beraber işletmeyi teklif edeceksin. (Öylesi her ikiniz için daha kazançlı olabilir.) Sonuç alamasan, bir tersane uğruna düşman olmaya değer mi diye bir kere daha kendine soracaksın. Bunları yapabilirsen, inan, dünyanın tüm tersaneleri senin olur. Tüm ordular sana boyun eğer. Tüm kalelerini terkedecek gücü ve güveni kendinde bulursun.

Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar sana “düşünmeyeceksin!” diyebilirler. Kendi çorak ve bencil emellerine seni muhafız ve müdafi yapmak isteyebilirler. Kuşaklardan beri süren iktidarlarını bir gün daha korumak için senin damarlarındaki kanı talep edebilirler. Memleketin bütün tepeleri kan ve intikam bayraklarıyla donatılmış, bütün mektepleri zaptedilmiş, bütün mahkemeleri elde edilmiş, bütün gazete köşeleri bilfiil müstevlilere terkedilmiş olabilir. Millet, cehalet ve propaganda içinde serseme dönmüş olabilir.

Ey insan evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, insan olduğunu unutmamaktır. Muhtaç olduğun kudret tanrı vergisi olan vicdanında ve her gün çalışarak geliştireceğin aklında mevcuttur.

Taze İnciler

clip_DSC_6315_phixrAslında bir çok şey yazdım en son yazımdan, mektubumdan beri. Üstelik de aynen mektubumda dediğim gibi hepsi gerçek kağıtlara, gerçek kalemle yazılmış mektuplar. Özellikle de İstanbul’da geçirdiğim acemilik eğitimi boyunca her hafta sonu ziyaretime geliyor olsa da o ziyaretler esnasındaki anıları bile not aldım. O mektupların ve notların çoğu eve ulaştı ve saklandı bile. (Hoş, bir kısmını belki Babaolmak.com’a eklemek de söz konusu oldu ama henüz vakit bulunamadı…)

Ardından Kırklareli’nde geçirmeye başladığım dönemde hafta sonları çarşı izinlerinde günümün neredeyse tamamını internette geçiriyor olsam da önce Babaolmak.com’daki teknik sorunlar, uzun süren bir taşınma dönemi derken Babaolmak.com ister istemez biraz atıl kaldı…

Uzatmayayım. Sonunda yağ, un, şeker hepimiz biraradayız ve dolayısıyla şartlar elverdiğince helva yapabilir durumdayız ;)

Uzun bir aradan sonra ne aradaki doktor kontrolü, ne hastalık, düşüp kalkıp yaralanmalar ne de benzeri detaylardan bahsetmeyeyim dedim. (Onlara da sıra gelecek…)

Şimdilik Z’nin son 2-3 aydaki incilerinden birkaçını paylaşayım. Not defterimi açıp her okuduğumda neşelendiren incilerinden birkaç tanesi:

Ağustos:
Ziyaret esnasında birlikte (kucağımda) gezinirken, kapalı alanlarda kepimi çıkardığımdan Z. alıp başına takıyordu. Ama dışarı çıkacağımızda takmak mecburi olduğundan kepi elinden almak biraz zor oluyordu:

– Babacım ver o şapkayı artık ben takayım
– … (Daha da sıkı sarılır başındaki şapkaya)
– Bak, askerlerin dışarda şapka takması lazım…
– Ama ben de asker çocuğuyum!
Sessizlik, ve şapka kendisinde kalır…

Ziyaret alanınında gezinirken bir otobüs durağına girip oturduk. Sen, elindeki mendille hemen durağı temizlemeye giriştin, önce oturma yerlerini ardından da durağın iç duvarlarına giriştin…
– Z.’cim, hadi yeter artık bu kadar temizlik. Bu durak çok kirliymiş, kolay kolay temizlenmez
(Omzunun üzerinden şöyle bir dönüp) Ben de zor zor temizliyorum zaten…

Eylül:
Acemilik dönemi bitip de iki günlüğüne izinli olarak çıkınca, daha arabada:
-Senin saçların ve bıyıkların uzasın artık!

Yemek yediğimiz bir restoranın sahibi kocaman bir oyuncak kuzu hediye etmiştir Z.’ye ama Z’nin aklı bir süre sonra -yine- kapının önündeki baloncuya kaymıştır:
– Bak amca sana kuzu hediye etti, artık balon almaya gerek yok.
– Bu kuzuyu şimdi sen tut, bana da balon alalım…

Ekim:
Son olarak da birkaç gün önce kulağıma gelen bir lafı var, öğlen yemeğinde bakıcısına kurduğu cümle şu:
– Bas git sen, ben de kendi yemeğimi kendim yerim!

Bu da bonus olsun, daha bu hafta sonu, cumartesi sabahı uyandığında annesine söylediği cümleyi de özel bir keyif alarak yazayım:
– Bugün babamı görmeye gidelim!

En azından uzun zamandır bekleyen resimler

Bakalım bundan sonra vakit bulup da bir kaç bir şey karalamayı becerebilecek miyim hep beraber göreceğiz! Ama bu arada en azından uzun zamandır bekleyen baba-kız resimleri!kolaj-1

© 2024 Baba Olmak

Theme by Anders NorenUp ↑