Sonunda geçen hafta seyrettim “Mutluluğun Peşinde“yi… Yazıyı da geçen pazartesi yazdım Filmlerim.com için. (Belki de tam tersidir, Babaolmak.com için yazmışımdır… Ama önce Filmlerim.com’da yayımlandı; ne de olsa sinema sitesi kendisi ; ) Şimdi ne yazsam aşağıdaki yazıda kendimi tekrar etmiş olacağım, o yüzden hiç uzatmadan susayım, yazıyla başbaşa bırakayım sizi…
Bu Duygu Hiç Azalacak Mı?
Oscar adaylığı belli olduğundan beri seyretmek isteyip de bir türlü vakit yaratamamış olduğum Rabbit Hole – Tavşan Yuvası’nı sonunda, vizyona girişiyle birlikte seyredebildim. (Rabbit Hole’u Mutluluğun Peşinde olarak çevirmiş olabilirler, olsunlar…) Filmin konusunu önceden biliyor ve özel olarak ilgileniyor olmamın elbette en önemli sebebi, benzer bir durumda ne yapacağına zaman zaman kafa yoran bir baba olmam. Hatta aynı yaşta çocuğu olan bir baba olarak belki filmden bu kadar etkilenmemin sebebi de bu. (Nicole Kidman hayranlığımı tamamen bir kenara bıraktığımı varsayarak düşünmeye çalışıyorum)
David Lindsay-Abaire tarafından yazılmış tiyatro oyunu hakkındaki bir eleştiriyi okumasıyla birlikte oyunu bir filme dönüştürmek üzere harekete geçen kişinin Nicole Kidman oluşu film hakkındaki önemli ayrıntılardan biri. Çünkü film, Nicole Kidman’ın hem yapımcı hem de oyuncu olarak içinde yer aldığı ilk proje. Filmin yapımcısı olmanın getirdiği ayrıcalıkla Kidman’ını eşini oynayacak olan Aaron Eckhart’ı bizzat kendisinin seçmesi de diğer bir ayrıntı.
Bir söylentiye göre ilk etapta yönetmen olarak düşünülen kişi Sam Raimi iken, kendisinin 2012’de vizyona girecek olan Amazing Spider-Man filmi ile meşgul olmak adına geri çekilmesi yönetmen koltuğuna John Cameron Mitchell’ın geçmesine sebep olmuş görünüyor. Mitchell’ın 14 yaşında erkek kardeşini kaybetmiş olması ve aile olarak böylesi bir kayıpla ilgili tecrübesinin filme katkısı su götürmez bir gerçek olsa gerek.
Filme dönecek olursak; dört yaşındaki oğullarını sekiz ay önce kaybetmiş bir çiftin dramını konu alan film, en basit anlatımıyla acılarını ve yaslarını yaşayış şekilleri birbirinden çok farklı olan karı kocanın hayatından bir kesit sunuyor bize.
Becca (Nicole Kidman) ve Howie (Aaron Eckhart) birbirleriyle tezat şekilde içlerindeki acıyla mücadele ederken bir yandan da yaşamlarını paylaşmaya, kesiştirmeye çalışıyorlar. Bu sırada oğullarına çarpan sürücü gençle vakit geçirmeye, onu daha yakından tanımak üzere adımlar atan Becca içinde bastırdığı pek çok duyguyla mücadele ederken günlük yaşamına devam etmeye çalışıyor. Becca’nın çevresinde döndüğünü hissettiren hikaye zaman zaman Howie’ye kaydığında hayatına devam ediyor gibi görünen acılı babanın ise aslında özlemiyle baş etme şeklinin eşinden nasıl farklı olduğunu ancak hayatın devam ettiğini bir şekilde kabullenişine ve ilerleme ihtiyacına tanıklık ediyoruz.
Nicole Kidman’a bir çok ödül adaylığının yanında En İyi kadın Oyuncu Oscar adaylığı da getiren performansı elbette ki övgüye değer ancak Nicole Kidman’ın kendini ya da oyunculuğunu yeniden keşfetmediği de bir gerçek. Yine de Becca karakterinin Kidman ilk 10’unda uzun süre yer tutacağı da kuşkusuz.
Filmde tartışılan duyguyla ilgili en önemli cümle benzer bir acıyı yıllar önce yaşamış annesine (Dianne West) Becca’nın yönelttiği “Bu duygu hiç azalacak mı?” sorusu olsa gerek. Annenin verdiği cevap ise belki de filmin en önemli kırılma noktalarından biri…
Bu kadar satırın ardından toparlamaya çabalayacak olursam, muhtemelen her anne babanın zaman zaman kafasına takılan ve boğuşmak zorunda kaldığı “ona bir şey olursa ne yaparım?” sorusuna dair çekilmiş; sade, senaryosu ve konusu dışında neredeyse hiçbir şeye sırtını dayamadan seyredenin boğazına yumruk gibi bir yutkunamama hissini yerleştiren, hele de anne veya babaysanız uzun süre etkisini azaltmayacak yoğunlukta bir film “Mutluluğun Peşinde”
13 May 2011 at 00:02
Seyretmem şart :)