Babaolmak.com’da hep yapmak isteyip de adam gibi yapamadığım şeylerden biri ilgi alanlarımdan bazılarını baba olmak ile birleştirip bu alanlarda kritikler yazmaktı. Şimdi hazır tasarım da değişmiş ve gerektiğinde kiritik (review) yazmaya çok müsait bir altyapıya geçmişken belki bir gaz, 3-4 alanda istediğimi yapabilir en azından sinema, müzik ve kitap konularında “baba olmak” filtresiyle seçtiğim eserleri sizle paylaşabilirim.

Algıda seçicilikten olsa gerek özellikle de film ve kitap konusunda içeriğinde bir ebeveyn-çocuk ilişkisi barındıran yapıtlar özellikle ilgimi çekiyor ve eğer ki belli bir derinliğe ulaşıyorsa bu hikayeler, “yazsam ya bloguma” diyorum. Sonuç? Oldukça başarısız.(dı)

Buyrun başlıyorum.

Son zamanlarda arka arkaya seyrettiğim iki yakın tarihli film şans eseri hem ebeveyn çocuk ilişkisi barındırıyor hem de yemek yapmakla ilgili. Böyle olunca arka arkaya bahsedeceğim iki film her iki açıdan da yakalamış oldu beni.

CHEF, önce posterinden etkilenerek fragmanını seyrettiğim, fragmanını seyrettikten sonra da “işte bunu hemen seyretmeliyiz” diyerek Türkiye’de vizyona girmeden önce seyrettiğim bir film. Bir bağımsız film için inanılmaz denebilecek sıkılıkta bir kadroya sahip. Öyle ki küçük küçük rollerde de olsa bugün büyük stüdyo filmlerinde biraraya getirilemeyecek büyüklükte isimler rol alıyor: Dustin Hoffman’dan tutun da Scarlet Johansson hatta   Robert Downey Jr.’a kadar. Aslına bakılırsa bir film yazısına misafir oyuncularını anlatarak başlamamak lazım.

Pek çok filmde gördüğümüz, sempati duyduğumuz ama ismini bilmediğimiz oyuncular vardır. Onlardan biri var başrolde: Jon Favreau. Tabii sadece başrolde olmakla kalmıyor filmin senaristi ve yönetmeni de Jon Favreau aynı zamanda.

Herhangi bir izleyiciye göre (ya da sinema yazarına) filmin konusu kısaca şöyle: Çalıştığı restoranın sahibiyle tartışan ve ani bir kararla işsiz kalan tanınmış bir aşçı, eski eşinin de yardımıyla bir yemek kamyonunda ilk günlerine döneceği bir yolculuğa çıkıyor.

Öte yandan bir baba olarak filmi izlemiş bir izleyici olarak benim filmde gördüğüm hikayeyse aslında biraz daha başka:

Çalıştığı restoranın sahibiyle tartışıp ani bir kararla işi bırakan bir aşçının oğlunu da yanına alarak çıktığı yolculukta hem ebeveynliği hem neden mutfakta olduğunu hem de günümüz sosyal medyasını yeniden keşfedişine şahit olduğumuz bir yol hikayesi.

Ülkenin bir ucunda alıp da çalışır hale getirdiği yemek kamyonunu oğluyla birlikte yaşadığı şehre getirmek üzere yola çıkan bir aşçı yolda oğluyla olan ilişkisini tazeler. Fonda ise yol boyu uğradıkları şehirler ve o şehirlerin simgesi haline gelen gizli lezzetler vardır. Şef Casper oğluna bu lezzetleri ve mesleğinin püf noktalarını öğretirken oğlu da ona sosyal medya dersi verecek, günümüz sosyal medya ortamının nasıl bir pazarlama aracı olarak başarıyla kullanılabileceğini kanıtlayacaktır. Filmin seyirciye ilk sorduğu sorunun “Mutlu olduğunuz işi mi yapıyorsunuz?” olduğunu da en baştan hatırlatmakta fayda var.

Daha da fazla yazmama gerek yok sanıyorum. Mutfağa giren bir babaysanız mutlaka; midesine düşkün bir insansanız mutlaka, keyifli ve “bitmese ya” denen türden bağımsız yapımları seviyorsanız mutlaka seyretmenizi önereceğim şirin mi şirin bir film.

Filmin Facebook sayfası için buyrun tıklayın.
Filmin IMDB sayfası
Chef’in RottenTomatoes sayfası
filmlerim.com’da Chef