Category: Yazılar (page 13 of 17)

Babamdan Ne Öğrendim?

Her gün aldığımız iki gazeteden biri olan Radikal’in yenilenmesi (ki benim çok hoşuma gitti) ile birlikte hafta sonları Çınar Oskay’ı okumaya başladım. Burada da zaman zaman paylaşmak üzere yazılarını bir kenarda linkliyor, ayırıyor olsam da paylaştığım ilk yazının bir seneden biraz daha uzun bir süre önce babası Ünsal Oskay hakkında yazdığı veda yazısı olsun istedim.

Tamamını buraya yapıştırıyorum, normalde link verirdim yazıya ama konu ve içerik bu kadar uyunca Babaolmak.com’a; tamamı arşivde yer alsın istedim…

Babamdan Ne Öğrendim?
Çınar Oskay, 24 Ekim 2009, Radikal

Babamla maceram doğumumla, beni mosmor gördüğü o ilk anda “Ege güzeli! Latince öğreteceğim! Adını Hefaistos koyacağım” demesiyle başlamış. Anneannemlerin yüreğine inmesiyle bu fikirden vazgeçmek zorunda kalmış. Ama dayılarım beni bir süre “Hefoş Hefoş” diye çağırmış. Babamla rengârenk bir çocukluk ve hayat yaşadım. Onu çok sevdim. Hayatım boyunca bir saplantı gibi onu kaybetmekten korktum. Ve geçen hafta bugün onu kaybettim.
Benim kendisi gibi akademisyen olmamı istedi. Ben olmadım. Hayatı hep kavgayla geçti. Çalışma masasındaki lambasının salona yaydığı ışık, duvarda gölgeler oluştururdu. Hâlâ gözümün önündeler. Bitip tükenmek bilmeyen çevirileri, yazıları yazarken, daktilosu evdeki tüm sesleri bastırırdı. Çıt çıkmazdı. C. Wright Mills’i, Frankurt Okulu’nu Türkçe’ye çeviriyordu. Öfkeliydi. Yaptıklarını neden bir kavga gibi gördüğünü anlamazdım. Ben daha rahat bir hayatı seçtim. Ona yakın durarak kendimi onun ışığının bir parçasıymış gibi hissettim. Gideceği günü düşünmemiştim.

Bronzdan heykeller jenerasyonu

“Bizim için artık çok geç. Sizin kadar okumamız, yazmamız mümkün değil” demiştim geçenlerde. Pes etmiyordu: “Çınar, evet, belki bizim kadar okuyamazsın. Ama o dönem farklı bir dönemdi. Bu senin suçun değil. O insanlar bronz heykeller gibiydi. Şimdi her şey plastik. Akademisyenler bile.” Bunları söylerken gözleri yaşarırdı.
Babam için yaşamak, insanın insanca yaşamasına engel olan şeyleri göstermek, onlarla savaşmaktı. Bunun farkında olanları, iyi insanlar kabilesi gibi görürdü. Ama gruplaşmayı sevmezdi. TİP’in bir toplantısına gidip de “Alafranga mı, alaturka tuvalet mi?” diye tartışıldığını görür görmez “Hadi bana eyvallah” deyip tüymüş. Hep tek başına yaşadı, çalıştı, yazdı ama uzaktan uzağa akıllı adamları, iyi yazarları izlerdi.
Kendisine kitaplardan, iyi filmlerden, belgesellerden, şiirden bir dünya yarattı. Her saniyesi büyük fikirlerin içinde geçiyordu. Ama bu dışlayıcı, seçkin bir yerde durma arayışı değildi. Mahler dinlerken tavuk suyuna çorba yapardı. Karpuz keserdi. Çoraplarını yıkardı. Sade zevklerini hep korudu. Yoksulluktan geldiğini hiç unutmadı. “İnsan hâlâ eksik bir insan” derdi. Bir insanın ortada bu gerçek dururken başka işlerle uğraşmasını anlamıyordu. Ama iyi marangozlara, araba tamircilerine, balıkçılara hayranlıkla bakardı.
Continue reading

Okuldan Mektup Geldi

Aslında bu mektup kızımıza geldi. Bu hafta sonu yapılan ilk veli toplantısında elimize geçti. Zaten ona hitaben başlıyor sonrasında onunla ilgili bize bilgiler vermeye dönüyor. (Mektubu -biraz kişisel haklar ve gizlilik ilkeleri ihlali olsa da- burada yayımlayacağım. Hem dijital ortamda saklamak adına hem de bu mektubu heyecanla bekleyen teyze, amca, dede, anneanne, babanneler filan olduğunu bildiğimden)

Bir grup veli olarak kurduğumuz “Küçük Kara Balık Çocuk Evi – Veli İnisiyatifi Bir Montessori Okulu”nun ilk ayının tamamlanmasıyla ilk veli toplantısına gittik. (Ben maalesef şehir dışında olduğum için gidemedim) (Ve evet, okulumuzun adı da kesinleşti: Küçük Kara Balık)

Okul ve okula alışmakla ilgili başka yazılar yazacağım kısa zaman içinde; asıl konumuz olan mektuba dönelim:

Sevgili Z.

Bu mektubu sen henüz okuyamadığın için senin yerine anne-babana yazıyoruz. Senzaten okulda neler olup bittiğini kendin yaşıyorsun. Annenle baban da bunları çok merak ediyorlar. Bu nedenle izninle onlara seninle yaşadıklarımızın bazılarını anlatmak istiyoruz.

Biz seninle tanıştığımız için çok mutluyuz. Ama sen belki de seni evinden ayırdığımızı ve başka bir çok Zeynep’le birlikte olmak zorunda bıraktığımızı düşünerek hala bize kızgınsın. Ama biliyor musun bu nasıl olsa bir gün başına gelecekti.

Biz senin tüm ihtiyaçlarını giderebileceğin bir ortam hazırladık. Buradaki çalışmalar senin zihinsel ve bedensel gelişimini destekleyecek şekilde hazırlandı. Sen de zaten bunların bir kısmını severek kullanıyorsun.

Başlangıçta genel olarak tercihin mutfak ve spor alanıydı ama giderek başka çalışmalara da ilgi duymaya başlaman bizleri sevindiriyor.

Grup oyunları ve fröbel malzemeleri ya da yapı bloklarıyla çok uzun zaman oyunlar kurabiliyorsun. Bunların hepsi bizleri mutlu ediyor. Şimdi de anne-babana dönelim, onlara seninle ilgili neler gözlemledik, neler planladık anlatalım.

Z.’nin Sevgili Anne ve Babası,

Z.ile yaptığımız tekli ve küçük grup çalışmalarında ve sonrasındaki çalışmalarımızda onun ifade ve anlamada dil gelişiminin çok iyi bir düzeyde olduğunu gördük. Ayrıca renkler ve kavramlar konusunda da çok gelişmiş durumda. Kalem tutmayı gerektiren ince motor gelişimi, parmak kasları ve el bileği hareketliliği yaşı gereği tam oturmuş durumda değil. Boyama ve karalamada oldukça iyi. Bu nedenle bunları geliştirecek çalışmalar yapıyoruz. Rakamları 3’e kadar doğru tanıyor ama daha ileri kadar sayabiliyor. Kavramlar ve renkleri biliyor.

Z’nin çalışma süresi oldukça değişken. Ancak kendi seçtiği materyallerle tekrar yapmaktan hoşlanıyor. Bunlarda yapı blokları ya da kısmen kaşıklama çalışmaları. Yaptığı işe odaklanması da buna göre oluyor. Açık havayı ve bitkilerle ilgilenmeyi seviyor ama onları korumayı henüz içselleştirmemiş. Görsel algılaması ve ve belleği oldukça iyi.
Arkadaşlarını kendisi belirliyor, girdiği gruplarda diğerlerine fark ettirmeden liderliği üstleniyor. Başkalarına zarar vermek dışında hiçbir şeyi yapması engellenmediği halde birazcık gizli işler yapmayı seviyor.

Kasım ayı içerisinde Z’yle Günlük Yaşam Becerileri alıştırmalarından; kaşıklama ve dökme çalışmaları, mendil katlama, el yıkama, masa yüzeyi süpürme, sessizlik oyunu, çizgi üzerinde yürüme çalışmaları, Duyu maeryallerinden; silindir blokları, renk tabletleriye tonlama, dokunma tabletleriyle işleme, geometri çekmeceleri ile yüzeylerin adlandırıması çalışmaları planlandı.

Bu çalışmaları Z’ye teklif edeceğiz ama onu zorlamayacağız. O istediği zaman bunları da yaşamına yerleştirerek duyularını hassaslaştıracak ve biz onun öğrenmeye karşı ilgisini, sevgisini destekleyeceğiz.

Sevgilerimizle,
Emel Çakıroğlu Wilbrandt – Montessori Öğretmeni
7 Kasım 2010

Konuk Bir Yazardan Özel Bir Yazı…

Tüm babalara açık olsa da “konuk yazarlar” kategorisi neredeyse hiç yazı gelmiyor… (Ama bir iki hain planım var elbette…)

Ama şimdi tam burada elimde özel bir yazı var; az önce kaleme alınmış ve Facebook’tan ualştrılmış durumda bana… Yayımlama kararı bana bırakıldığından ben de arkadaşımın yazısını, noktasına virgülüne dokunmadan yayımlıyorum. (Yazıda sözü geçen “dönem” ait fotograflara şu linkten ulaşılabilir…)

Gördüğüm her şeyden çok farklıydı. Hiçbir filmde ya da tiyatro da göremezdiniz öyle bir sahneyi. En iyi senaristlerin kaleminden de yazılamazdı böylesi, en başarılı yönetmenlerin elinden de çıkamazdı. Kalabalık bir sahnenin iki kişisiydi gördüklerim. Broadway’de bir müzikal sahnesinde dev spotların gösterdiği iki kişi kadar fark edilir ve parlaktılar. Onlar hiç bilmedi ama hayatımda büyük değişikliklere sebep oldular. Açık olacağım; öyle büyük dönüm noktaları yaşamadım hayatta, her şey fazla kolay gerçekleşti. Çaba harcamadan. Arada kontrolümü kaybetmem bundandır belki. Ama bu iki insan içimdeki çok şeyi değiştirdi. Hiçbir zaman basmakalıp tanımının dışında göremediğim “aşk”’ın ne anlama geldiğini gösterdiler bana. Bir kelimeyi büyük puntolarda görmek gibiydi herhangi bir metnin içinden.
Askerlik yaptığım sırada tanıştığım bir adamla kızıydı gördüğüm. Hafta sonları ziyarete geliyordu küçük kız ve annesi. İki haftadır ayrıydı babasından minik Z. İlk sarılmalarını kendi bakış açımdan anlatabileceğimi sanmıyorum ama acı bir hardaldan bir kaşık almak gibiydi. Tadını ilk aldığında hiçbir şey olmaz hani, birkaç saniye içinde “DAN” diye beynine vurur adamın. İşte öyleydi. İlk gördüğümde normal bir baba kız sarılması gibi gözüküyordu ama ancak gerçekten görmek isterseniz görebileceğiniz bir şey vardı aralarında. Tarifsiz. Bir insanı başka bir insana öyle bakarken görebileceğimi sanmıyorum bir daha. Orada ağlarken herkes yanımda duran kız arkadaşıma kavuştuğum için ağladığımı sanıyordu beklide. Ama ben bu iki insanın arasındaki aşka ağlamıştım. Gerçekten aşktı bu. Hem de herhangi bir sözlükte bulamayacağınız bir tanımıyla duruyordu karşımda. Minik Z.’den gözlerimi ayırabildiğimde kız arkadaşıma baktım ve sarıldım O’na. Evleneceğim kadının o olmadığını biliyordum o zamandan. Ama küçük Z. Ve babasını izlemek herhangi bir kadına evlenme teklifi ettirebilirdi bana o sırada. Daha çok sarıldım sevgilime. Çünkü, kadınlara ve aileye bakış açımı altüst etmişti bu biri büyük diğeri oldukça küçük iki insan. Sadece iki haftadır tanıyordum küçük Z.’nin babasını ama gurur duymuştum böyle bir arkadaşa sahip olduğum için. Adam gibi bir adam. Adam gibi bir baba.
İyi ki varsınız Özgür ve küçük Z.. Her şeyi değiştirdiniz. Bana asla unutmayacağım şeyler gösterdiğiniz için çok mutluyum. Hep alkışlansın bu sahne. Hiç kapanmasın bu perde. Var olun.
Kutay Yorulmaz – KD71

Eline sağlık Kutay; tam öğle yemeği saatinde, yutkunamaz hale getirdin beni…

Anneler Günü, Anna Jarvis ve Bir İki Yazı

Neredeyse saatlerdir anneler günü yazısı yazacağım. Tam aklımdakileri güzelce toplarlayıp yazmaya başlarken başka bir yazıya, başka bir bloğa daha denk geliyorum… O link diğerini o öbürünü tetikliyor, oradan oraya geziniyorum…

En sonunda aklıma “anneler günü” sebebiyle bir anneye bırakma fikri geldi blogu… Derken zaten babaolmak.com’da yayımlamak üzere kenarda beklettiğim bir iki yazı da karışınca işin içine düşündüğüm kurgu iyice karıştı… Ama bir yerinden başlamam da lazım…
Continue reading

Ufak Bir Hafta Sonu Kaçamağı

Miniğim;
Bu hafta sonu seni satıp annenle başbaşa vakit geçirdik… Doğumundan beri ilk kez… Sen bunu gerçekten büyük bir anlayışla karşıladın; böylece hafta sonu hepimiz çok güzel vakit geçirdik.

En başa dönelim…
Yaklaşık bir hafta önceden bu hafta sonu seni teyzene bırakıp tatile gideceğimizi sana söylemeye başladık. Son zamanlarda çok yorulduğumuzu, başbaşa kalıp dinlenmek istediğimizi anlattığımızda sana “tamam” dedin. Hafta sonunu teyzenle birlikte geçirmeye de aynı şekilde “tamam” dedin…

23 Nisan’ı birlikte geçirdik… Gezdik, tozduk, atlı karıncaya ve dönen salıncağa bindin, yeni ayakkabıların ve kocaman bir balonun oldu, yorucu bir günden sonra bir güzel uyudun. Cumartesi sabahı biz kampa gitmek için toparlanırken bir ara “hani beni de götürecektiniz” diye bir ufak deneme yaptın ama uzatmadın. Zaten teyzen bize geldi. Biz de sen çok fazla gerilme diye çok fazla oyalanmadık ve bir an önce dışarıya çıktık. Aklımız biraz sende kalsa da bu sefer çok üzerinde durmadık. Nerdeyse aylardır beklediğimiz bir fırsattı bu ve turuncuya atladığımız gibi Sile-Ağva’nın yoluna attık kendimizi.
Continue reading

Older posts Newer posts

© 2024 Baba Olmak

Theme by Anders NorenUp ↑